Şafak Sezer: Devletten değil halktan korkuyorum
Oyuncu Şafak Sezer, Gezi eylemlerine katıldığı için kahraman, Başbakan'ın iftar yemeği ve vizyon toplantısına katıldığı için hain ilan edildi. Bugüne kadar sustu, ilk kez konuştu
Şafak Sezer, oyunculuğu ile kendinden söz ettiren bir oyuncu. Ancak son günlerde gündemde olmasının gerekçesi farklı. Gezi olaylarının ilk gününde eyleme destek veren ve bir kesim tarafından kahraman ilan edilen oyuncu, Başbakan Erdoğan'a verdiği açık destekle bu kez döneklikle suçlandı. Bugüne kadar eleştirilere sadece Twitter üzerinden cevap veren Şafak Sezer, ilk kez suskunluğunu bozdu. Sezer ile sanat dünyasından sosyal medyaya, linç kültüründen Gazze çıkarmasına kadar her şeyi konuştuk.
- Hayran kitlen mi değişiyor? Neler oluyor?
-Elhamdülillah bir kimliğim var benim, müslümanım. Bazıları şov, bazıları para olarak görüyor olabilir bu kimliği. Ama bana göre para, objelerin yer değiştirmesine yarayan bir kağıt parçası. Bu meslekte benim gibi iş yapıp da parasının kıymetini bilmeyen çok az insan vardır. Ben kazandım ve yedim. Bir tane evim var işte.
-Evi yedi milyon liraya aldığın doğru mu?
-Yedi milyona buradan 30 tane villa alırsın. (gülüşmeler) Yedi milyon bir eve verirsem akrabalarım, arkadaşlarım evden çıkmaz Bu evi aldığımda 2010 senesinde Türk Malı dizisi ve bir telefon reklamında oynuyordum, bir şey biriktirebildim. Ondan beri de beli doğrultamadık. Son dönemde bel de gitti, disk kayması oldu.
-Kaymayı birçok alanda yaşadın gibi. Mesela Gezi'den bir Gazze nasıl çıktı?
-Tekbir! (gülüşmeler)
- Gezi-Gazze konusunda tercih mi yaptın?
-Asla. Dost gibi konuşalım... Ben de geriliyorum abi, bir gazeteye konuştuğumda. Kalabalık herkesi rahatsız eden bir şey, ister istemez elin, ayağın, hareketlerin değişir. Gezi olaylarında trafiği durduğumda, yeğenim Cenk beni çekmiş, yüzüm bembeyaz. Öyle bir sinir yapmışım ki durup dururken. (Gülüşmeler)
-Kalabalıkta kendini mi kaybediyorsun?
-Kendini bir anda kahraman hissediyorsun. Ta ki gazı yiyene kadar! Sonra çimlerdesin, 'Baba ölüyoruz' diye...
- AK Parti iftarına katıldın ve bu tepki çekti.
-AK Parti iftarlarına 2009'dan beri katılıyorum. Kılıçdaroğlu'nun yemeğine de katıldım. Ülkü Ocakları çağırınca onlara da gidiyorum. Gezi'de "Hükümet istifa" diye bağırmadım ve ne yaptıysam arkasındayım. Özür dileyecek hiçbir şey yapmadım. Başbakanımıza gittiğimizde beni görünce güldü, ben de güldüm. "Ağaç için yürüdük ama iş başka bir yere gitti Başbakanım" dedim. "Anladınız mı?" dedi. "Anladık" dedim. Ağaç için yürüyüp yerdeki kaldırımı söken, polise kaya söküp atanla işim olmaz. İlk güne halktan-devletten hiç kimse bir şey demiyor ki? Ben Gezi Parkı'ndayken hükümet bana bu kadar muhalefet yapmadı. "Çok seviyorduk, seni orada görünce üzüldük" dediler, o kadar. Üçüncü günü taşlar, ölümler olunca başka bir yere gitti iş.
KAÇ KİŞİ ONE MINUTE DEDİ?
- Başbakan'ın elini öptün mü?
-Yalan. Başbakan kimseye el öptürmüyor ki zaten. Orada fotoğraf çektirirken ya da bir şey söylemek için arkadan da müzik-gürültü geldiği için eğiliyorsun mecburen. Mahalle abimiz gibi Başbakan. İsmini vermeyeyim ama birçok oyuncu arkadaşımın sempatisi vardır ona.
- Bu kadar siyasetten uzak birisini, Tayyip Erdoğan'ı desteklemeye iten şey ne?
-Biz onu ulaşılmaz bir lider gibi görmüyoruz ki? "Nasılsın abi, iyiyim, siz nasılsınız" tarzında yani. Yeri geldiğinde sinirlenen, yeri geldi mi tepki veren, bizden birisi gibi. Bu korku nedir yani? Başbakan'dan korkmuyorum. Deli miyim ben? Ben halktan korkuyorum, devletten değil. Yalnız parantez açalım da halktan korkuyorum diye kendilerini cesur zannedip yanıma gelerek benden kafa yemesinler yani. (Gülüşmeler) Güçten filan bahsedenler İsrail'e baksın. Güçten şımarıklık yapan onlar. Bugüne kadar bir kişi "One minute" dedi. O yüzden sevdik Başbakanımızı. Hayatımda ilk defa bir siyasi parti lideri ile ilgili bir şey söyledim.
- Vizyon toplantısındaki sanatçılara, sosyal medya üzerinden linç girişimine ne diyorsun?
-Sıkıntı şu: AK Parti hükümetiyle beraber siyasetin içerisine magazin bulaştı. Eskiden gündemimizde spor da sanat da vardı. Ama şimdi sadece siyaset konuşur olduk. Bu sosyal medyaya da yansıyor ve herkes siyaset konuşuyor. Seninle yüz yüze gelmeye cesareti olmayanlar klavye üzerinden konuşuyor. Açıkçası yumurta fırlatan çocuklar bunlardan daha cesur.
- Dönekliğiniz, hainliğiniz, fırıldaklığınız, omurgasızlığınız filan kalmadı...
-Son koz Yavuz Bingöl'dür. Güç ne abi? Güce inandığın zaman bu insan bize koruma mı veriyor, güvenlik mi veriyor? Bize para mı gönderdiler yani? Ben sahip çıktım diye 1,5 senedir işsizim. Hiçbir iş yapamıyorum.
- Sanat camiasındaki o kabuk seni dışlıyor.
-Kesinlikle abi. O kabukta da bir sürü değişik adam var. Kabuk mabuk da yok, hepsi soytarı bunların, gereksiz adamlar ya.
- Twitter yasaklansın bile dedin. Niye?
-Bak ne oldu, iş oraya döndü. Devlet buna sınır koymalı. Afedersin sen bunun suyunu çıkaracaksın, belli yani. "Bu gençlik çok akıllı ve zeki bilmem nedir" diyen abiler var, onlar sorgulanmalı. Asıl onlar rakı kadehlerini tokuşturup içiyorlar, bizimkiler de bizi seviyorlar diye inanıyorlar bunlara. Kendin ol ya! Ayakkabını, eve gelip gideceğin yolu, anneni-babanı düşün. Bir tane oyun var, git at. En büyük hırsız Twitter. Fikir çalıyorsun sonra da çıkıp diyorsun ki sahtekarsın.
- Gergin ve asabi bir kişiliğin var. Twitter'da yazılanlara sinirleniyor musun peki?
-İnan bana, sekiz ay öncesine dönelim, yanında 'Benim anama şunu dediler, bunu dediler' diye ağlardım. (Gülüşmeler) Umrumda değil babacığım artık. Bize satılmış ve omurgasız diyenler öyle çıktı. Hayatımda katıldığım üç kalabalık var, biri Gezi, ikincisi İsrail Konsolosluğu önü, bir de Fenerbahçe maçları.
- Peki tekbir getirtme işi nasıl gelişti?
-İsrail Konsolosluğu'nun önüne kendim gitmek istedim. Otobüsün üzerine çıktık, elime mikrofon verdiler, ne diyeyim yani? Ben de tekbir çektirdim. Tekbiri üç kere çektirmek gerekiyormuş, ben iki kere çektirdim. (Gülüşmeler)
-Son sözün?
-Tekbir! Mitingde söylemediğim üçüncü tekbiri burada söyleyeyim. (Gülüşmeler)
MALATYALI ÇİĞKÖFTECİ İLE GELİYORUM
Güzel bir senaryo var. Ağustos sonu gibi diziye başlayacağız. Malatyalı çiğköfteciyi oynayacağım.Sosyal medya komiklik. Dünyada hiç kimse birşey üretemez, hep hırsızlık. Üç-dört tane konu vardır, o da Shakespeare'nindir. Sinema da böyledir, herkes hırsızdır abi. Ne yaparsa yapsın göz ve el, beyin kontrolünde olduğu için ya göz ya el bir şekilde çalmaya çalışır. Ama bunu çok iyi beceren abi ve yazarlar var. Kore sinemasına bak, adamların bir aktörü yok, ama bir konuyu yedi şekilde yansıtıp yansıtıp yapıyorlar. Ağlayarak konuşuyorlar, 'hangamangi na na naaa...' Sinemada bakış önemli abi. Adamlarda göz soğanın cücüğü kadar küçük, göz yok ki bakış olsun. Ağlıyor mu gülüyor mu belli değil.
Oyuncu yazıyorsa ve onun içerisine giriyorsa, o oyuncuyu kimse tutamaz. Aynı bizim Kutsal Damacana ve Kolpaçino'daki işler gibi. Sinema zar atma gibi. Ama ufak bütçeli işler yaptım ve öyle bir sistem başlattık Türkiye'de. Eğer kitleyi yakalıyorsan kitle seni seviyor. Hep aynı yere gidiyorsun, ölene kadar seni seviyorlar.
Kolpaçino 3'ü çekme gerekçem ise oyuncunun bunu çok sevmiş ve seyirciye de sevdirmiş olması. Sinemada gerçekçilik derler ya, seyirci kendinden bir şey bulmuş. 'Aynı ben' diyor.
Hayatım boyunca iniş ve çıkışlarım çok oldu. 11 yaşından beri hayatla mücadele ediyorum. Çok zor bir çocukluk geçirdim. Yukarılara çıkıp da bir yerde durduğumuz olmadı. Ticareti bilen, parayı seven bir adam olsa belirli bir yerde dururdu. Ama benim olmadı, haddinden fazla iniş çıkışlarım var. Ben buyum abi, kimse değiştiremez beni. Netim her konuda. Benim işim oyunculuk.
İnsana yalnızlık yakışır. Robinson Crusoe, Cuma gelene kadar çok rahattı, Cuma gelince adamın hayatı bitti. Adam orada ev yapıyordu ağaçtan, yatırım yapıyordu ormana, Toki yok, açık arazi, hiç kimse gelip imar isteyemez. Ama Cuma diye bir adam geliyor abi yanına, karışıyor ondan sonra. 'Abi tahtayı öyle koyma, şunu yapma.' Yavrum bir sus ya! İnsanın doğası konuşmasıdır. Çiçeğin dili kokusu, güneşin dili ışığı. Ama belli bir yere kadar. Çiçek 24 saat koku verirse, 'A bu ne ya' dersin, sıkılıp atarsın. İnsanda da öyle.
BAŞBAKAN MAHALLE ABİMİZ GİBİDİR, O YÜZDEN SEVİYORUZ
* Ben siyaset yapmıyor, gençlik kollarının toplantılarına katılmıyorum ki. Bizi bu duruma siz sokuyorsunuz. Bizi bu duruma sokanlar utansın, ben niye utanayım?
* Yanılırsam gider meclise yürürüm. Duran adam filan olmam. İnanmazsam gider kendimi öldürürüm orada.
* Ben Ankara Çinçin'de de de yaşadım, Kasımpaşa'da da. Mahalle abimiz gibi Başbakan. Yeri geldiğinde sinirlenen, yeri geldi mi tepki veren bizden birisi. Bu korku nedir yani? Başbakan'dan korkmuyorum. Deli miyim ben?
- Hayran kitlen mi değişiyor? Neler oluyor?
-Elhamdülillah bir kimliğim var benim, müslümanım. Bazıları şov, bazıları para olarak görüyor olabilir bu kimliği. Ama bana göre para, objelerin yer değiştirmesine yarayan bir kağıt parçası. Bu meslekte benim gibi iş yapıp da parasının kıymetini bilmeyen çok az insan vardır. Ben kazandım ve yedim. Bir tane evim var işte.
-Evi yedi milyon liraya aldığın doğru mu?
-Yedi milyona buradan 30 tane villa alırsın. (gülüşmeler) Yedi milyon bir eve verirsem akrabalarım, arkadaşlarım evden çıkmaz Bu evi aldığımda 2010 senesinde Türk Malı dizisi ve bir telefon reklamında oynuyordum, bir şey biriktirebildim. Ondan beri de beli doğrultamadık. Son dönemde bel de gitti, disk kayması oldu.
-Kaymayı birçok alanda yaşadın gibi. Mesela Gezi'den bir Gazze nasıl çıktı?
-Tekbir! (gülüşmeler)
- Gezi-Gazze konusunda tercih mi yaptın?
-Asla. Dost gibi konuşalım... Ben de geriliyorum abi, bir gazeteye konuştuğumda. Kalabalık herkesi rahatsız eden bir şey, ister istemez elin, ayağın, hareketlerin değişir. Gezi olaylarında trafiği durduğumda, yeğenim Cenk beni çekmiş, yüzüm bembeyaz. Öyle bir sinir yapmışım ki durup dururken. (Gülüşmeler)
-Kalabalıkta kendini mi kaybediyorsun?
-Kendini bir anda kahraman hissediyorsun. Ta ki gazı yiyene kadar! Sonra çimlerdesin, 'Baba ölüyoruz' diye...
- AK Parti iftarına katıldın ve bu tepki çekti.
-AK Parti iftarlarına 2009'dan beri katılıyorum. Kılıçdaroğlu'nun yemeğine de katıldım. Ülkü Ocakları çağırınca onlara da gidiyorum. Gezi'de "Hükümet istifa" diye bağırmadım ve ne yaptıysam arkasındayım. Özür dileyecek hiçbir şey yapmadım. Başbakanımıza gittiğimizde beni görünce güldü, ben de güldüm. "Ağaç için yürüdük ama iş başka bir yere gitti Başbakanım" dedim. "Anladınız mı?" dedi. "Anladık" dedim. Ağaç için yürüyüp yerdeki kaldırımı söken, polise kaya söküp atanla işim olmaz. İlk güne halktan-devletten hiç kimse bir şey demiyor ki? Ben Gezi Parkı'ndayken hükümet bana bu kadar muhalefet yapmadı. "Çok seviyorduk, seni orada görünce üzüldük" dediler, o kadar. Üçüncü günü taşlar, ölümler olunca başka bir yere gitti iş.
KAÇ KİŞİ ONE MINUTE DEDİ?
- Başbakan'ın elini öptün mü?
-Yalan. Başbakan kimseye el öptürmüyor ki zaten. Orada fotoğraf çektirirken ya da bir şey söylemek için arkadan da müzik-gürültü geldiği için eğiliyorsun mecburen. Mahalle abimiz gibi Başbakan. İsmini vermeyeyim ama birçok oyuncu arkadaşımın sempatisi vardır ona.
- Bu kadar siyasetten uzak birisini, Tayyip Erdoğan'ı desteklemeye iten şey ne?
-Biz onu ulaşılmaz bir lider gibi görmüyoruz ki? "Nasılsın abi, iyiyim, siz nasılsınız" tarzında yani. Yeri geldiğinde sinirlenen, yeri geldi mi tepki veren, bizden birisi gibi. Bu korku nedir yani? Başbakan'dan korkmuyorum. Deli miyim ben? Ben halktan korkuyorum, devletten değil. Yalnız parantez açalım da halktan korkuyorum diye kendilerini cesur zannedip yanıma gelerek benden kafa yemesinler yani. (Gülüşmeler) Güçten filan bahsedenler İsrail'e baksın. Güçten şımarıklık yapan onlar. Bugüne kadar bir kişi "One minute" dedi. O yüzden sevdik Başbakanımızı. Hayatımda ilk defa bir siyasi parti lideri ile ilgili bir şey söyledim.
- Vizyon toplantısındaki sanatçılara, sosyal medya üzerinden linç girişimine ne diyorsun?
-Sıkıntı şu: AK Parti hükümetiyle beraber siyasetin içerisine magazin bulaştı. Eskiden gündemimizde spor da sanat da vardı. Ama şimdi sadece siyaset konuşur olduk. Bu sosyal medyaya da yansıyor ve herkes siyaset konuşuyor. Seninle yüz yüze gelmeye cesareti olmayanlar klavye üzerinden konuşuyor. Açıkçası yumurta fırlatan çocuklar bunlardan daha cesur.
- Dönekliğiniz, hainliğiniz, fırıldaklığınız, omurgasızlığınız filan kalmadı...
-Son koz Yavuz Bingöl'dür. Güç ne abi? Güce inandığın zaman bu insan bize koruma mı veriyor, güvenlik mi veriyor? Bize para mı gönderdiler yani? Ben sahip çıktım diye 1,5 senedir işsizim. Hiçbir iş yapamıyorum.
- Sanat camiasındaki o kabuk seni dışlıyor.
-Kesinlikle abi. O kabukta da bir sürü değişik adam var. Kabuk mabuk da yok, hepsi soytarı bunların, gereksiz adamlar ya.
- Twitter yasaklansın bile dedin. Niye?
-Bak ne oldu, iş oraya döndü. Devlet buna sınır koymalı. Afedersin sen bunun suyunu çıkaracaksın, belli yani. "Bu gençlik çok akıllı ve zeki bilmem nedir" diyen abiler var, onlar sorgulanmalı. Asıl onlar rakı kadehlerini tokuşturup içiyorlar, bizimkiler de bizi seviyorlar diye inanıyorlar bunlara. Kendin ol ya! Ayakkabını, eve gelip gideceğin yolu, anneni-babanı düşün. Bir tane oyun var, git at. En büyük hırsız Twitter. Fikir çalıyorsun sonra da çıkıp diyorsun ki sahtekarsın.
- Gergin ve asabi bir kişiliğin var. Twitter'da yazılanlara sinirleniyor musun peki?
-İnan bana, sekiz ay öncesine dönelim, yanında 'Benim anama şunu dediler, bunu dediler' diye ağlardım. (Gülüşmeler) Umrumda değil babacığım artık. Bize satılmış ve omurgasız diyenler öyle çıktı. Hayatımda katıldığım üç kalabalık var, biri Gezi, ikincisi İsrail Konsolosluğu önü, bir de Fenerbahçe maçları.
- Peki tekbir getirtme işi nasıl gelişti?
-İsrail Konsolosluğu'nun önüne kendim gitmek istedim. Otobüsün üzerine çıktık, elime mikrofon verdiler, ne diyeyim yani? Ben de tekbir çektirdim. Tekbiri üç kere çektirmek gerekiyormuş, ben iki kere çektirdim. (Gülüşmeler)
-Son sözün?
-Tekbir! Mitingde söylemediğim üçüncü tekbiri burada söyleyeyim. (Gülüşmeler)
MALATYALI ÇİĞKÖFTECİ İLE GELİYORUM
Güzel bir senaryo var. Ağustos sonu gibi diziye başlayacağız. Malatyalı çiğköfteciyi oynayacağım.Sosyal medya komiklik. Dünyada hiç kimse birşey üretemez, hep hırsızlık. Üç-dört tane konu vardır, o da Shakespeare'nindir. Sinema da böyledir, herkes hırsızdır abi. Ne yaparsa yapsın göz ve el, beyin kontrolünde olduğu için ya göz ya el bir şekilde çalmaya çalışır. Ama bunu çok iyi beceren abi ve yazarlar var. Kore sinemasına bak, adamların bir aktörü yok, ama bir konuyu yedi şekilde yansıtıp yansıtıp yapıyorlar. Ağlayarak konuşuyorlar, 'hangamangi na na naaa...' Sinemada bakış önemli abi. Adamlarda göz soğanın cücüğü kadar küçük, göz yok ki bakış olsun. Ağlıyor mu gülüyor mu belli değil.
Oyuncu yazıyorsa ve onun içerisine giriyorsa, o oyuncuyu kimse tutamaz. Aynı bizim Kutsal Damacana ve Kolpaçino'daki işler gibi. Sinema zar atma gibi. Ama ufak bütçeli işler yaptım ve öyle bir sistem başlattık Türkiye'de. Eğer kitleyi yakalıyorsan kitle seni seviyor. Hep aynı yere gidiyorsun, ölene kadar seni seviyorlar.
Kolpaçino 3'ü çekme gerekçem ise oyuncunun bunu çok sevmiş ve seyirciye de sevdirmiş olması. Sinemada gerçekçilik derler ya, seyirci kendinden bir şey bulmuş. 'Aynı ben' diyor.
Hayatım boyunca iniş ve çıkışlarım çok oldu. 11 yaşından beri hayatla mücadele ediyorum. Çok zor bir çocukluk geçirdim. Yukarılara çıkıp da bir yerde durduğumuz olmadı. Ticareti bilen, parayı seven bir adam olsa belirli bir yerde dururdu. Ama benim olmadı, haddinden fazla iniş çıkışlarım var. Ben buyum abi, kimse değiştiremez beni. Netim her konuda. Benim işim oyunculuk.
İnsana yalnızlık yakışır. Robinson Crusoe, Cuma gelene kadar çok rahattı, Cuma gelince adamın hayatı bitti. Adam orada ev yapıyordu ağaçtan, yatırım yapıyordu ormana, Toki yok, açık arazi, hiç kimse gelip imar isteyemez. Ama Cuma diye bir adam geliyor abi yanına, karışıyor ondan sonra. 'Abi tahtayı öyle koyma, şunu yapma.' Yavrum bir sus ya! İnsanın doğası konuşmasıdır. Çiçeğin dili kokusu, güneşin dili ışığı. Ama belli bir yere kadar. Çiçek 24 saat koku verirse, 'A bu ne ya' dersin, sıkılıp atarsın. İnsanda da öyle.
BAŞBAKAN MAHALLE ABİMİZ GİBİDİR, O YÜZDEN SEVİYORUZ
* Ben siyaset yapmıyor, gençlik kollarının toplantılarına katılmıyorum ki. Bizi bu duruma siz sokuyorsunuz. Bizi bu duruma sokanlar utansın, ben niye utanayım?
* Yanılırsam gider meclise yürürüm. Duran adam filan olmam. İnanmazsam gider kendimi öldürürüm orada.
* Ben Ankara Çinçin'de de de yaşadım, Kasımpaşa'da da. Mahalle abimiz gibi Başbakan. Yeri geldiğinde sinirlenen, yeri geldi mi tepki veren bizden birisi. Bu korku nedir yani? Başbakan'dan korkmuyorum. Deli miyim ben?