İlk Başta Korkulan Ama Sonra Sevilen Biriyim

Hayko Cepkin… Müziği kadar, arada sırada agresif haberleriyle de gündeme geliyor. Tamam, baktığınız zaman tedirgin edici bir adam...

'Neden bunlar benim başıma geliyor ' deyip, hedef tahtası yapıldığını düşünüyor musun bazen?
Öyle kalıplaşmış bir düşüncem yok açıkçası. İlla üzerime oynanmış bir oyun, kurulmuş bir strateji olduğunu düşünmüyorum. Ama bildiğim bir şey var; benimle ilgili çok fazla magazinsel ve sansasyonel olay olmadığı için, fırsattan istifade ortaya çıkan bir zihniyet var. Ve basında; bu zihniyetten, bu pislikten beslenen iki-üç tane adam var. Böyle olaylarda onlar alevleniyor, o kadar. Normal hayatta pek bir malzeme vermediğimiz için, bu gibi durumlarda fırsatçılık belirebiliyor.

Bu son 'dayak' hadisesinde basının reaksiyonunu nasıl değerlendiriyorsun?
Dediğim gibi; zaten bu pislikten beslenen çok isim yok. İki-üç tanedir. Bunların derdi sadece benimle değil; genel olarak pislikle beslenmeye alışmışlar. İlk başta birkaç tane dibine kadar magazinsel yaklaşılmış, olayın detaylarını araştırmamış yazı çıktı; ondan sonra da işin rengi anlaşılmaya başlanınca, basın da daha doğru yaklaştı. İş magazine kalırsa yandık zaten. Bu yaz, gece-gündüz stüdyomda kayıt yaparken beni Bodrum'da yakaladıklarını da iddia etmişlerdi. Bir de bana benzeyen bir adamın fotoğrafını basmışlardı ki tam evlere şenlik.

İŞİN İÇİNDE ŞANTAJ VAR

Peki, bu tip agresiflik ihalelerini Hayko Cepkin'in üzerine bırakmak kolay olduğundan mı seni seçiyorlar?

Mizacımdan kaynaklanan bir şey bu. Sahnede agresifiz ya; normal hayatta da böyleyiz zannediyor insanlar demek ki. Sevdiği dizi kahramanı ölünce gıyabında cenaze namazı kılmış bir milletiz. Gördüğümüz her şeyi, gerçekte de var zannediyoruz. Yıllar boyunca ırkçılık meselesinden çok çektim ben; başıma neler geldi. Ama hangi birini gördünüz veya okudunuz? Bu gibi senaryolara son derece hazırlıklıyım. Kimle nasıl konuşacağımı, kime nasıl davranacağımı, hangi problemi yumuşatıp olaydan sorunsuz sıyrılabileceğimi çok iyi bilirim. Ama bu son olayda işi farklı bir yere, kadın düşmanlığına çekip beni hedef tahtası yapmaya çalıştılar. Biz de kanuni haklarımızı kullanmak için mahkemeye gidince, olay kendi içinde çözülebilir, sonuçlandırılabilir olmaktan çıktı tabii. Ama elimizde şantaj görüntüleri bile var. Hele mahkeme başlasın, hep beraber görürüz neler olacağını.

Neydi bu dayak işinin aslı peki?
Son derece eğlendiğimiz bir geceden evimize dönerken sokakta, ayakta duramayacak kadar alkollü bir bayan; ırkçı söylemlerle yakama yapıştı. Sonra mekânın güvenlikleri kendisini yanımızdan uzaklaştırdı. Ama ertesi gün öğrendik ki biz kendisine kafa atmışız, itmişiz, tükürmüşüz akabinde de yerde tekmelemişiz. Tüm bunları yaşayan kadın da 50 metre ötedeki iki hastaneye veya polise gitmemiş, sabahı beklemiş. Olacak şey mi? Sabaha kadar kafalarında bu şantaj hikayesini kurgulamışlar anlaşılan. Ertesi gün de kadının avukatı, menajerimi arayıp görüşmek istediklerini söylemiş. Allah'tan kameralı bir yerde buluşmuşlar ve şu anda elimizde görüntüler var. O buluşmada 50 bin TL vermezsek konuyu basına intikal ettirip kadın derneklerini harekete geçireceklerini söylüyorlar. Biz parayı vermeyi kabul etmeyince, adı geçen kadın geliyor bizzat toplantıya. Şu anda elimizde bu görüntüler de var. Biz de davamızı açtık tabii ki. Üstelik biz hem fiili saldırı ve tehdit, hem de şantaj davası açtık. Şimdi tüm gerçekler ortaya çıkınca, basında bizim ipimizi çekmeye çalışan abilerimiz ne yapacaklar; çok merak ediyorum.

50 BİN TL'LİK ONUR

Kadın örgütleri de işin içine sokulmaya çalışıldı diye biliyorum…

Evet. Onların desteğini de alabilir miyiz diye düşündüler ama olmadı. Aklı başında her organizasyon; bir tepki vermeden önce, işin aslını öğrenmek ister tabii ki. Hani ben olaya bir de başka bir açıdan bakmak istiyorum. Diyelim bu tüm söylenenleri yaptım; bir kadını yerlerde tekmeledim. Hani öyle olduğunu düşünelim; peki bu kadın, tüm kadınlık onurunu 50 bin TL'ye mi satıyor? Para karşılığında, kendisine yapılan tüm bu saldırıları unutmayı mı teklif ediyor? Bu mudur onur? Böyle basit numaraları kimse yemez.

Arada bir kendine, 'Birazcık daha ihtiyatlı ol, geri planda dur ' dediğin oluyor mu?
Benim hayatım ihtiyat zaten. Hiçbir adımımı düşünmeden atmadım bugüne kadar. Sadece reklamım olsun, yüzüm görünsün diye hiçbir programa çıkmadım. Bana sorulacak, beni köşeye sıkıştırma ihtimali olacak tüm sorulara hazırlıklıyım. Çünkü bunu kendi kendime çalışırım. Girerim stüdyoya; pratik yapar, cevap verir, dinlerim. Hiçbir soru karşısında teklemedim bugüne kadar. Çalışırım yani. Şimdi sen bana 'Çıkıp biraz dolaşalım ' de, hemen nereye gideceğimizi sorarım. Detayını bilmediğim, hâkim olmadığım olayın içinde olmam.

CENGİZ KURTOĞLU'NUN BÜYÜK HASTASIYIM

O zaman seni ikilemde bırakacak bir soru sorayım. Diyelim bir konser bileti alacak paran var; Cengiz Kurtoğlu'nu mu seçersin, Sting'i mi?

Cengiz Kurtoğlu'na giderim. Hele içkiliyse, tadından yenmez. Ben Cengiz Kurtoğlu'nu çocukluğumdan beri dinlerim. Turneye giderken arabada mutlaka çalar. Bizde elit olmanın birinci şartı Batı sempatizanı olmakmış gibi algılanıyor; buna da karşıyım. Sonuçta bu senin özün, senin kültürün. Çocukluğundan beri sen de dinledin bunu; neyin havasını, kime yapıyorsun? Bunu gizli gizli dinleyenler var bir de. Benim hiç öyle bir durumum olmadı. Çocukluğumdan bu yana ağır metalciyim, klasik müzik eğitimi aldım ama Cengiz Abi'nin sesine, onun şarkılarına da ağır hastayız. Sen zaten bunları dinlemiyorsan özünle barışamamışsın demektir. Ben bunları kendi müziğimde de kullanıyorum, çok da hoşuma gidiyor. Sonuçta yabancı adamın da hoşuna gidiyor; onun mistik dediği bu zaten.

FUTBOLCU OLSAM TAKOZ RECEP OLURDUM

Futbolcu, takım, hayvan ve enstrüman... Bunlardan biri olsan, ne olmak isterdin?

Futbolcu olsam, Takoz Recep olmak isterdim. Pire gibi koşardı. Tamam, kendi kalesine gol atmışlığı vardı ama orta sahadan gol atmışlığı da vardı. Ne pozisyonları kesmişti; ekol adamdı. Bana da 'Takoz Hayko' demeleri hoşuma giderdi mesela. Takım olsam, Beşiktaş tabii ki. Hayvan olsam da seçimim kuş olurdu. Hangi kuş olduğu önemli değil; kanatlı olayım yeter. Canım istediği zaman istediğim yere giderdim. Enstrüman için de seçimim gitar olurdu. Güçlü bir gitar sesini herkes duymak istemeyebilir; aynı benim hayatım gibi.

TERAZİMİ İYİ KURMUŞUM

Melek misin, şeytan mısın peki? Nesin sen?

Herkes kadar, herkesle eşit terazideyim. Normal insanların ne kadar melekliği, ne kadar şeytanlığı varsa; bende de aynı. Geçenlerde bir radyo programına gittim; oradaki arkadaş, 'Abi sen ne tatlı, pamuk gibi adamışsın!' dedi. Öyleyim evet ama yeri geldiğinde 1 ton pamuk, ezici olabilir. Özgürlüğüme düşkün bir adamım ama özgürlüğümün, başka insanların özgürlük alanına girdiği anda bittiğini de bilirim. Bunu bilmeyen insanlar var. Herkesin hayatına karışıyorlar ve bunu özgürlükle tanımlayabiliyorlar. Sonuçta ben; yaptığım müzikle, sahnemle, makyajımla garip bir adamım ama düzgün ilişkileri ve arkadaşlıkları olan da bir adamım. Terazimi iyi kurmuşum yani. Herkes kadar sükûnetim, yeri geldiğinde de herkes kadar bağırışlarım vardır.


BU MEMLEKET ADAMI İTİNAYLA KANSER EDER
'Bu memleket adamı; psikopat eder, deli eder, kanser eder… İlla eder yani; aynı Beşiktaş gibi. Biz mutlulukla yaşamaya alışmış bir millet değiliz. Ufak şeylerden mutlu olmamız bundan zaten. Kötüye o kadar alıştırılmışız ki; beklentilerimiz düşmüş. İsveç'teki adamı düşün mesela; hayatı huzur içinde geçiyor. Biz o kadar huzura gelemeyiz. Biz kaostan beslenen milletiz. Dişliler bizde çatur çutur çalışmalı. Saat gibi işlerse bir sıkıntı var demektir. Biz Avrupa turnesine çıkınca huzurdan, problemsizlikten kafayı yiyoruz mesela. İstiyoruz ki bir şeyler aksi gitsin, bir sorun çıksın. Bir de bu memleket bağımlıların memleketi abi. Burası adamı bağımlı yapar. Her yurt dışına çıkışında burayı özlüyorsan; ayvayı yemişsin. 10 yaşındayken Fransa'ya gitmiştik, o dönemde de İstanbul'da çöp dağları var. 1.5 ay sonra döndük, Topkapı'da otobüsten inince çöp kokusunu içine çektiğimizi hatırlıyorum; o derece özlemişiz.

ELİN ADAMI YIKAYIP ATIYOR
Fransa'da adam çöpe kıyafet attığında; önce yıkıyor, sonra ütülüyor öyle poşetliyor. İhtiyacı olan biri gelip alırsa, doğrudan giyebilsin diye. O farklı bir medeniyet boyutu. Bizi aşar, bizi rahatsız eder. Burada çöp doğrudan çöp kokar abi; metan gazı nihayetinde. Üzerinden yıllar geçti ama otobüsten indiğim andaki o sevincimi anlatamam. '

PLANSIZ HAREKET EDEMEM
'İnanılmaz plancıyımdır, hayatı en ince ayrıntısına kadar düşünürüm. Başka türlü elim ayağım birbirine dolanır; yapamam. Sabah evden çıktığımda nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilmem lazım. '

İLK BAŞTA KORKULAN AMA SONRA SEVİLEN BİR ADAMIM
'Benimkisi aslında birinden diğerine giden bir sistem. Yani önce korkulan, sonra sevilen insan olmak... Ben bugüne kadar sahnede bir insanı, istediğim insanı oynadım. Bakarsanız; orada korkutucu, tedirgin edici bir adam var. O adamı gören, o haliyle merak eden insan araştırmaya başlıyor ve arada sonsuz bir bağ oluşuyor.

SEVİMLİ OLMAK KOLAY
Ben kendimi kafadan sevdirmenin bütün raconlarını biliyorum. Güzel güzel giyinirsin, saçınbaşın düzgün olur, çıktığın her programda sempatik konuşursun; herkesin sevdiği adam olursun. Benim böyle bir isteğim hiç olmadı. Ben, insanların beni araştırarak, bana zaman ayırarak oluşturduğu sevgiye talibim zaten. Beni seven adam; benimle ilgili her şeyi bilecek, öyle sevecek. Ben insanda bir tedirginlik hissi yaratıyorsam, demek ki sinir uçlarını harekete geçiriyorum. Koşulsuz sevgiye inanmam. Beni mantık süzgecinden geçirdikten sonra seven adama ihtiyacım var. Ben sahnede bir tipi canlandırarak, kendi açımdan da bir eleme yapıyorum. Beni öyle görüp çekinen, korkan adamı istemiyorum zaten. Takipçilerim beni çok sevimli bulur; çünkü onlar içimi görüyor. Diğerleri bakıyor. Benim bakanla değil, görenle işim olur. '

İLK HEDEF TAHTASI MUHAMMED ALİ'YDİ
1968 yılıydı. Muhammed Ali, Müslümanlığı seçmiş ve Amerikan ordusuna katılmayı reddetmişti. Bütün unvanları elinden alındı ve beş yıl hapse mahkûm edildi. Kariyerinin henüz başındaydı ve ringlere çıkmasının yasaklanması; bütün hayatının elinden alınması demekti ama kararından geri dönmedi. Ülkesinin politikaları için Vietnam'da masum insanları öldüremeyeceğini açıkladı. O dönemlerde Esquire'ın kreatif direktörü olan ve hayatı 'Mad Man' dizisinde 'Don Draper' olarak canlandırılan ikonik George Lois'in aklına bir fikir geldi. Muhammed Ali'yi, Botticini'nin St.Sebastian eserindeki asker gibi canlandıracaktı. St.Sebastian, Hristiyanlığa geçtiği için oklarla öldürülen Romalı bir askerdi. Muhammed Ali, ileri gelen dini liderlere danıştıktan sonra bu fikre onay verdi ve çekim, Esquire'ın Nisan sayısının kapağı olarak yayımlandı. Hâlâ dünya tarihinin en ikonik dergi kapaklarından biri olarak kabul ediliyor.

'BİR KİŞİYLE RİNGE ÇIKMA ŞANSIM OLSA BABAMI SEÇERDİM
Hem alırdım karşıma 'Ne vardı da beni bu dünyaya getirdin?' diye afra tafra yapardım, hem de dövecekse o dövsün abi. Biz güzel anlaşır giderdik. Dayak yiyeceksen de babandan ye yani. '