'Sevgilim Benden Çocuk İstedi Kabul Etmedim Pişmanım'

Yakında vizyona girecek olan 'Kelebeğin Rüyası' için oldukça heyecanlı olan Mert Fırat hem filmi anlattı hem de kendisiyle ilgili her şeyi...

Kadın milleti bir adam yakışıklıysa onu beğenir. Ama o adam bir de başarılıysa, hayran olur! Ben size söyleyeyim Mert Fırat onlardan biri. Çok sıkı bir oyuncu ve sıkı bir adam. Kendini çok iyi ifade ediyor. Üstelik hep birbirinden iyi projelerde yer aldı: 'Binbir Gece', 'Başka Dilde Aşk', 'Atlı Karınca'... Şimdilerde de 'İntikam' dizisiyle hayatımızda. Yakında 'Kelebeğin Rüyası' vizyona girecek. Heyecanla bekliyorum. Bir oyuncu bir filmi bu kadar güzel anlatır. Artık hep birlikte gideriz ! Bu röportajın tamamı Elele'de...

Amma zayıflamışsın...

- 16 kilo verdim! Bu almış halim. Daha da zayıftım...

'Sevgilim Benden Çocuk İstedi Kabul Etmedim Pişmanım'

Biz şurada 5 kilo veremiyoruz, insan 16 kilo nasıl verir!

- Veriyorsun işte! Gerçekten veremli çocuklar olduğumuza önce kendimiz inanmamız gerekiyordu. Kıvanç zaten, 'Kuzey-Güney' için zayıflamıştı, bu film için o da 7-8 kilo daha verdi...

İyi de nasıl yaptınız?

- Yemeyerek! Daha doğrusu, ölçülü, düzgün ama az beslenerek.

Kendi başına mı?

- Yok yok diyetisyene gittim. Kürek çekerken bile 66 kiloyu görmemiştim, lise kiloma indim resmen.

'Sevgilim Benden Çocuk İstedi Kabul Etmedim Pişmanım'

Peki 16 kiloyu, bu kadar hızlı vermek iyi bir şey miymiş?

- Değilmiş. Diyetisyenim de uyardı beni ama canlandırdığım şair Rüştü Onur'la ilgili bir külliyat vardı elimde. E görüyorum, adam zapzayıf. Kimseyi 82 kiloluk bir Rüştü Onur'a inandıramazdım. Filmin başında 78 kiloyum, sonunda 66 oldum. Tam ölüm sahnesinde, artık erimiş gitmiş bir adamdım.

Peki ya ruh halin? Savrulmadın mı oradan oraya?

- Savruldum ama bana yaradı. Şeker almamak, insanı depresif ve kötü hissettiriyor. O zayıflığın ve besinsizliğin insana getirdiği ruh hali, rolüm için bana gerekliydi. Şair Rüştü Onur öyle bir karakter zaten.

YILMAZ ABİ MİLLİ TAKIMI DA ÇOK İYİ YÖNETİR

'Kelebeğin Rüyası' seni hangi yönüyle yakaladı?

- Her yönüyle! İçinde olduğum en iyi projelerden biri. Beni bu iki genç adamın hayata tutunuşları çok etkiledi. İçinde bulundukları şartlar ne olursa olsun, yaptıkları işe aşkla sarılmaları... Çok iyi arkadaşlar, iki arkadaşın arkadaşça aşkını da anlatıyor film. Şiire, kadınlara ve hayata karşı duydukları aşkı da. Filmin içinde, aşkın bin hali var. Aynı şekilde hoca-öğrenci aşkı. Sette de bir aileydik. Yılmaz Erdoğan'ın inanılmaz emeği var filmde. Çeşitlilik, boyut, karakterlerin derinliği ve detaylar çok iyi düşünülmüş. Olağanüstü bir iş çıkardı. Biz de elimizden geleni yaptık.

Dur dur, tek tek anlat. Yılmaz Erdoğan'la çalışmak nasıl bir şey?

- Müthiş öğretici! Sadece filmle değil, 'süreç'le de ilgileniyor. Kıvanç'la beni, filmden önce buluşturdu. Kıvanç, ben, Belçim, Yılmaz Abi, Gökhan Bilgin, Ferhat Tiryaki, bu insanlarla ve onların aileleri ve çevreleriyle bir araya geldik. Hepimiz arkadaş olduk, sahici, sıcak bir ilişki doğdu aramızda. Daha film başlamadan birbirimize her şeyi söyleyebilecek kıvama gelmiştik. İki oyuncunun, sette, birbirine bir şey önermesi kadar güzel ama tehlikeli bir şey yoktur. İnsanlar birbirini yanlış anlayabilir ama bizde böyle sorunlar yaşanmadı. Kıvanç'la hem birbirimizi çok motive ettik, hem de birbirimize alanlar açtık. Bütün ekip aynı şeye inandık ve hep beraber hareket ettik. Yılmaz Erdoğan'la çalışmak bu anlamda müthişti. Söylemiş olayım, Yılmaz Abi milli takımı da çok iyi yönetir! Futboldan anlayıp anlamaması da hiç önemli değil, çok iyi bir lider...

'Sevgilim Benden Çocuk İstedi Kabul Etmedim Pişmanım'

Bayağı sevmişsin filmi, ekibi...

- Hem de nasıl! Kariyerimin en iyi filmlerinden biri. Bir de tabii hikâyeyi çok sevdim: Kenarda köşede kalmış, unutulmuş, kimsenin hatırlamadığı iki şairin (Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu) hikâyesi bu. Behçet Necatigil'in de bir şiirinde söylediği gibi “Bir zamanlar bir şair vardı/ Adı Rüştü Onur'du/ Bilseydi hatırlanacağını/ Çok mutlu olurdu...” Bu adamlar haftalarca, aylarca uğraşmışlar, bir satır şiirimiz yayınlanır mı diye. Tabii dönem de başka bir dönem, dünya başka bir dünya, herkesin bu kadar öne çıkmak için poposunu yırtmadığı zamanlar. Zonguldak'ta yaşıyorlar, “Acaba bir gün bizi fark edecekler mi?” diye düşünüyorlar. Bu mesela çok dokundu bana. Bunların derdinden, ancak bir yazar ya da bir şair anlayabilirdi, o da Yılmaz Erdoğan oldu. O ikisinin ruhunu gördü ve dedi ki “Bu adamları tanımayanlar utansın!” Ve müthiş bir set hazırladı. Zonguldak halkı inanılmaz oyuncu çıktı. Şehrin başına iyi bir şey geldiğinin farkındaydılar, hepsi çok yardımcı oldu. Bir sürü anlatılması güç güzel duyguyu bir arada yaşadık.

Erkek, onuruna ve testosteronuna uzak durursa daha iyi insan olabilir Nasıl yani?

- Filmin bir kısmında hayvanlar bilerek filmin içine girdiler. Kelebekler mi dersin, kediler mi, kadraja giren güvercinler mi? Bizi hiç yalnız bırakmayan leylekler mi... Her şey bir hediye gibiydi. Tanrının lütfettiği, “Hadi kullarım çekin şu filmi” dediği bir doğal ortam. Yılmaz Erdoğan şöyle diyor: “İyi filmleri Tanrı çeker, kötü filmleri biz!” Bu filmi Tanrı çekti. Kusursuz bir film olduğu anlamında söylemiyorum ama bize müthiş bir dokunuşu oldu, arkadan ittirdi...

Mutluluk?

- Keşfetmek. Kendimi keşfetmek, bir kadınla ilgili bir ayrıntıyı keşfetmek...

En büyük korkun?

- Sevdiğim birini kaybetmek...

Başarısızlık?

- Keyif için yaptığım bir şeyin, zorunluluk haline gelmesi. Para da umurumda olmaz, basar giderim. Çünkü standardımı hiç yükseltmedim. Kitabım ve gitmek istediğim filmlerle iyiyim. İyi bir araba alayım, iyi bir ev alayım derdim yok.

Kazandığın paralarla n'apıyorsun peki?

- Film yapıyorum. Ya da çok beğendiğim kitapların, oyunların teliflerine yatırıyorum. Daha bir mülk edinmedim.

En çok saygı duyduğun yaşayan insan?

- Hüseyin diye bir arkadaşım. Bir lokma bir hırka felsefesini benimsiyor ve gerçekten uyguluyor. Hayatta bambaşka bir yerde duruyor. Ve mutlu. Ona çok saygı duyuyorum. Budizme inanıp evde jambon yiyen adamlar var ya onlardan değil. Hüseyin benim için bir umut, 'böyle de yaşanabiliyor'un göstergesi.

Ne zaman yalan söylersin?

- Bir kadını kaybetmekten korktuğum zaman...

Yutuyorlar mı kadınlar beyaz yalanlarını?

- Yok canım. Hemen sesimin tonundan anlıyorlar. Kadınların yalan konusunda kabul edebilecekleri bir limitleri var. O limite kadar idare ediyorlar, sonra ayvayı yiyorsun.

En çok kullandığın kelime...

- 'Dolayısıyla'. Zaman kazandırıyor herhalde.

Pişmanlığın var mı?

- İsveç'teki kız arkadaşımdan ayrılıp Türkiye'ye geldim. O benden bir çocuk istiyordu, kabul etmedim. Şimdi keşke etseymişim diyorum.

Şu dönemki ruh halin?

- Çok değişken. Türkiye gibi.

İstanbul dışında nerede yaşamak isterdin?

- Londra'da ya da Artvin'de. Artvin büyüleyici bir şehir.

Hayattaki en büyük zavallılık nedir?

- Bir şeye mecbur olmak.

En değer verdiğin kavram?

- Dürüstlük. Ama önce kendine dürüstlük. Bunun üzerinde felsefe kitabı yazabilirim.

Bir erkekte olması gereken özellik?

- Erkek onuruna, gururuna ve testosteronuna biraz uzak durursa, daha iyi insan olabilir.

AYŞE ARMAN