Berrak Tüzünataç İtiraf Etti
atv'de yayınlanan 'Son' dizisinde 'Alev' karakterini canlandıran Berrak Tüzünataç, InStyle dergisi için yakın arkadaşı Ezgi Mola'nın sorularını yanıtladı. Güzel oyuncu; aşıkken kendisini, kafasına meteor düşmüş gibi hissettiğini söyledi: Kuşları sayıyorsun asap bozucu bir saadetle...
Oyuncu Ezgi Mola'yla Berrak Tüzünataç'ın arkadaşlıkları uzun yıllar öncesine dayanıyor. Birbirlerini oldukça iyi tanıyorlar. Sabahlara kadar dertleşmişlikleri de var, birlikte çok eğlenmişlikleri de... Yani pek konuşmayı sevmediği düşünülen Tüzünataç'a soru yöneltmek için Mola'dan daha iyisi olamaz. İkili, Tüzünataç'ın sette olmadığı bir gün, Mola film çekimi için Kars'a hareket etmeden birkaç saat öncesinde buluşup kız kıza sohbete etti...
Bir değişiklik yapıp en kötü yanını konuşarak başlayalım; kendinle ilgili neyi sevmiyorsun?
Çok sabırsızım, o sabırsızlık bazen tahammülsüzlük yaratıyor bende. İçimde sürekli 'Haydi 'diyen bir ses var. Bu nedenle insanlar beni çok sıkılganmışım gibi algılayabiliyor.
HER ŞEYİ BİLMEK İSTİYORUM
Ben senin çok izlediğini biliyorum... En çok ne izlerken keyif alıyorsun?
Hani mahallelerde meraklı teyzeler vardır ya, o mahallede neler olduğunu merak ederler; bendeki bu izleme durumu da işte öyle bir şey. 'Ne çıkmış? Kim oynuyormuş? Sen onu izledin mi? Ben bunu izledim 'gibi bir merakım var. Her şeyi izlemek, hep fikir sahibi olmak, hep bilmek istiyorum. Sinemaya gidip art arda film izliyorum mesela.
Benim seni ilk tanıdığım zamanla şimdiki halin arasında gerçekten çok fark var. Büyüdüğünü hissediyor musun?
Tabii ki. Bir yol aldığımı, yılların boşa geçmediğini düşünüyorum en azından. Şimdi biz seninle tam kendimize bakmaya, anlamaya başladığımız yaşlara geldik. 25 yaşına kadar hiçbir şeye bakmadan yaşıyorsun, sonra her şeyi görmeye başlıyorsun. Fiziksel konulara dikkat etmeyi geçtim, aslında içsel bir yolculuğa ve denetime başladığımız bir dönemdeyiz. Yani daha önce ne kadar hafif ve farkında olmadan yaşıyormuşuz. Şimdi kendimizle ilgili çoook çalışmamız gereken bir dönemdeyiz.
Sen işletme okumuştun, değil mi?
Evet. Ama tabii şimdi annemle konuştuğunuz zaman, o da düşündükçe gayet farkına varıyor benim oyunculuğa olan meylimin çocukluktan geldiğini.
KENDİ KENDİMİN DEDEKTİFİYİM
Karşı cinste seni en çok ne etkiler?
Ne bileyim, değişiyor. Ben de değişiyorum. Şu an netleşmiş bir durum değil bu. Daha çok tecrübelerimden ders alarak şekillendirdiğim bir şey.
En çok önemsediğin şey ne bu hayatta?
Huzur. Daha doğrusu ileriki yaşlarda daha huzurlu bir insan olma çalışmalarına başlamak ve o yola girmek için hazırlık. Yani bu ara kendi kendimin dedektifiyim. Kendimi yakalıyorum. 'Hâlâ bunu nasıl yapıyorsun Berrak? 'diyerek kendi kendimi sorguluyorum.
Birine aşık olursan anlar mısın?
Anlamaz olur musun canım! Aşık olduğunda zaten kafana meteor düşmüş gibi bir şey oluyor; kuşları sayıyorsun asap bozucu bir saadetle. O hepimizi çok mutlu eden bir durum. Kolay da bir durum olmadığı için öyle aşık olunca anlamamak mümkün değil. Ne yapacağını bilemiyorsun. 'Hayat çok güzel, 'diyerek sırıtarak dolaşıyorsun.
DİNLEYEYİM...
Senin çok konuşmak yerine çok dinleyen bir insan olduğunu biliyorum. Nereye kadar dinleyebilirsin?
Evet, böyle bir huyum var. Sanki çok adil olmak benim misyonummuş gibi, bir şeyi söylemeden önce emin olmak isterim. Meseleyi tam olarak anlayıp ondan sonra üzerine konuşurum. Biri mesela bana bir şey anlatıyorsa, onu dinlerim; laf olsun diye değil, gerçekten merak da ederim. 'Ee sonra noldu? ' diye sorarım. O arada kendimle ilgili bir şey anlatmak içimden gelmez; o anlatsın, ben dinleyeyim isterim.
Bir mekan söz konusu olduğunda, bildiğin bir mekanda bildiğin insanların mı sana servis yapmasını istersin? Yoksa yeni keşiflere açık mısın?
Normal rutinimde bildiğim yerleri tercih ederim. Ama bir süre sonra 'Yeter artık, başka bir yere gidelim ' diyor insan. Sıkılıyor çünkü. Bir anda 'Artık ben o mekana gitmeyeceğim ' diyebiliyorum. Mesela bir şarkıyı seviyorsam, 15-20 kere dinlerim. Sonra bir bakarım ki o şarkı çaldığında artık radyoyu değiştiriyorum. Yani sevdiğim şeyleri bıkana kadar, sıkılana kadar yapıyorum galiba.
ANCAK RAHATLAYINCA KENDİMİ AÇABİLİYORUM
Nasıl bir çocuktun?
Çocukluğumun uzun bir dönemi ailemin benden beklediği şeyleri yapmakla geçti. Takdir alan, basketbol oynayan, klasik gitar dersi alan iyi bir öğrenciydim. Ama bir noktada bunu kırdım. Hep, ancak rahatlayınca kendini açabilen biriydim, hâlâ öyleyim. Bizim okulda her sene sınıflar karıştırılırdı. Okulun ilk günü eski sınıftan tanıdığım birine yapışırdım. Sonra alıştıkça açılırdım. Bu utangaçlığın üstüne gitmeye çalışıyorum, çünkü böyle bir iş yaparken utanma, çekinme gibi duyguları ezmek, eğitmek gerekiyor.
Peki ya şimdi? Çekingenlik durumun nasıl?
Eğer herkesi çok iyi tanıdığım bir ortamdaysam, rahatımdır. Ama o ortamlarda bile en yakın olduklarımın yanında durmayı tercih ederim. Çok kalabalık ve çok tanımadığım insanlarla dolu yerlerde kendimi rahat hissedemiyorum. Ama bu özellikle yaptığım bir şey değil; içgüdüsel bir durum. Ve gerçekten üzerinde çalışıyorum.
'SON' ÇOK YORUYOR AMA DEĞİYOR
'Son' dizisinde yer almaktan keyif alıyor musun? Ben seni izlemeyi çok seviyorum mesela...
Oynadığım karakteri çok seviyorum. Çok keyifli bir tecrübe. Kimi zaman, 'Ne kadar benziyorsun Alev'e? ' diye soruluyor. Oysa Alev'e benzesem dizi çekemem. Malum, 'Alev' disiplin problemi olan biri. Tabii ki her oynadığın karakterde senden bir şey var. Başka nasıl olabilir ki! 'Aslında ben de böyleyim ' demek şizofrenik bir durum. 'Son'; çok mekanlı, çok farklı dönemlerde geçen bir iş olduğundan ekip için çok yorucu; çok çalışılması gerekiyor çünkü. Ama bence özel bir iş çıktı ortaya, bu yüzden değiyor bu yorgunluğa...
ÇOK SABIRLI BİR İNSAN DEĞİLİM
Modaya nasıl bakıyorsun?
Yazları giyinmek daha zevkli bence. İlla ki mavi bir kolye alırım her yaz. Kışın hava soğuk olduğunda canım hiçbir şey istemiyor. Kat kat giyiniyoruz zaten... Çok sabırlı biri olmadığım için alışveriş yaparken dükkan dükkan gezip bakmayı sevmem. Tıpkı bir parti ortamına girince en yakın arkadaşımı görüp onun yanına gitmem gibi, bellediğim dükkanlara gidiyorum.
Bir değişiklik yapıp en kötü yanını konuşarak başlayalım; kendinle ilgili neyi sevmiyorsun?
Çok sabırsızım, o sabırsızlık bazen tahammülsüzlük yaratıyor bende. İçimde sürekli 'Haydi 'diyen bir ses var. Bu nedenle insanlar beni çok sıkılganmışım gibi algılayabiliyor.
HER ŞEYİ BİLMEK İSTİYORUM
Ben senin çok izlediğini biliyorum... En çok ne izlerken keyif alıyorsun?
Hani mahallelerde meraklı teyzeler vardır ya, o mahallede neler olduğunu merak ederler; bendeki bu izleme durumu da işte öyle bir şey. 'Ne çıkmış? Kim oynuyormuş? Sen onu izledin mi? Ben bunu izledim 'gibi bir merakım var. Her şeyi izlemek, hep fikir sahibi olmak, hep bilmek istiyorum. Sinemaya gidip art arda film izliyorum mesela.
Benim seni ilk tanıdığım zamanla şimdiki halin arasında gerçekten çok fark var. Büyüdüğünü hissediyor musun?
Tabii ki. Bir yol aldığımı, yılların boşa geçmediğini düşünüyorum en azından. Şimdi biz seninle tam kendimize bakmaya, anlamaya başladığımız yaşlara geldik. 25 yaşına kadar hiçbir şeye bakmadan yaşıyorsun, sonra her şeyi görmeye başlıyorsun. Fiziksel konulara dikkat etmeyi geçtim, aslında içsel bir yolculuğa ve denetime başladığımız bir dönemdeyiz. Yani daha önce ne kadar hafif ve farkında olmadan yaşıyormuşuz. Şimdi kendimizle ilgili çoook çalışmamız gereken bir dönemdeyiz.
Sen işletme okumuştun, değil mi?
Evet. Ama tabii şimdi annemle konuştuğunuz zaman, o da düşündükçe gayet farkına varıyor benim oyunculuğa olan meylimin çocukluktan geldiğini.
KENDİ KENDİMİN DEDEKTİFİYİM
Karşı cinste seni en çok ne etkiler?
Ne bileyim, değişiyor. Ben de değişiyorum. Şu an netleşmiş bir durum değil bu. Daha çok tecrübelerimden ders alarak şekillendirdiğim bir şey.
En çok önemsediğin şey ne bu hayatta?
Huzur. Daha doğrusu ileriki yaşlarda daha huzurlu bir insan olma çalışmalarına başlamak ve o yola girmek için hazırlık. Yani bu ara kendi kendimin dedektifiyim. Kendimi yakalıyorum. 'Hâlâ bunu nasıl yapıyorsun Berrak? 'diyerek kendi kendimi sorguluyorum.
Birine aşık olursan anlar mısın?
Anlamaz olur musun canım! Aşık olduğunda zaten kafana meteor düşmüş gibi bir şey oluyor; kuşları sayıyorsun asap bozucu bir saadetle. O hepimizi çok mutlu eden bir durum. Kolay da bir durum olmadığı için öyle aşık olunca anlamamak mümkün değil. Ne yapacağını bilemiyorsun. 'Hayat çok güzel, 'diyerek sırıtarak dolaşıyorsun.
DİNLEYEYİM...
Senin çok konuşmak yerine çok dinleyen bir insan olduğunu biliyorum. Nereye kadar dinleyebilirsin?
Evet, böyle bir huyum var. Sanki çok adil olmak benim misyonummuş gibi, bir şeyi söylemeden önce emin olmak isterim. Meseleyi tam olarak anlayıp ondan sonra üzerine konuşurum. Biri mesela bana bir şey anlatıyorsa, onu dinlerim; laf olsun diye değil, gerçekten merak da ederim. 'Ee sonra noldu? ' diye sorarım. O arada kendimle ilgili bir şey anlatmak içimden gelmez; o anlatsın, ben dinleyeyim isterim.
Bir mekan söz konusu olduğunda, bildiğin bir mekanda bildiğin insanların mı sana servis yapmasını istersin? Yoksa yeni keşiflere açık mısın?
Normal rutinimde bildiğim yerleri tercih ederim. Ama bir süre sonra 'Yeter artık, başka bir yere gidelim ' diyor insan. Sıkılıyor çünkü. Bir anda 'Artık ben o mekana gitmeyeceğim ' diyebiliyorum. Mesela bir şarkıyı seviyorsam, 15-20 kere dinlerim. Sonra bir bakarım ki o şarkı çaldığında artık radyoyu değiştiriyorum. Yani sevdiğim şeyleri bıkana kadar, sıkılana kadar yapıyorum galiba.
ANCAK RAHATLAYINCA KENDİMİ AÇABİLİYORUM
Nasıl bir çocuktun?
Çocukluğumun uzun bir dönemi ailemin benden beklediği şeyleri yapmakla geçti. Takdir alan, basketbol oynayan, klasik gitar dersi alan iyi bir öğrenciydim. Ama bir noktada bunu kırdım. Hep, ancak rahatlayınca kendini açabilen biriydim, hâlâ öyleyim. Bizim okulda her sene sınıflar karıştırılırdı. Okulun ilk günü eski sınıftan tanıdığım birine yapışırdım. Sonra alıştıkça açılırdım. Bu utangaçlığın üstüne gitmeye çalışıyorum, çünkü böyle bir iş yaparken utanma, çekinme gibi duyguları ezmek, eğitmek gerekiyor.
Peki ya şimdi? Çekingenlik durumun nasıl?
Eğer herkesi çok iyi tanıdığım bir ortamdaysam, rahatımdır. Ama o ortamlarda bile en yakın olduklarımın yanında durmayı tercih ederim. Çok kalabalık ve çok tanımadığım insanlarla dolu yerlerde kendimi rahat hissedemiyorum. Ama bu özellikle yaptığım bir şey değil; içgüdüsel bir durum. Ve gerçekten üzerinde çalışıyorum.
'SON' ÇOK YORUYOR AMA DEĞİYOR
'Son' dizisinde yer almaktan keyif alıyor musun? Ben seni izlemeyi çok seviyorum mesela...
Oynadığım karakteri çok seviyorum. Çok keyifli bir tecrübe. Kimi zaman, 'Ne kadar benziyorsun Alev'e? ' diye soruluyor. Oysa Alev'e benzesem dizi çekemem. Malum, 'Alev' disiplin problemi olan biri. Tabii ki her oynadığın karakterde senden bir şey var. Başka nasıl olabilir ki! 'Aslında ben de böyleyim ' demek şizofrenik bir durum. 'Son'; çok mekanlı, çok farklı dönemlerde geçen bir iş olduğundan ekip için çok yorucu; çok çalışılması gerekiyor çünkü. Ama bence özel bir iş çıktı ortaya, bu yüzden değiyor bu yorgunluğa...
ÇOK SABIRLI BİR İNSAN DEĞİLİM
Modaya nasıl bakıyorsun?
Yazları giyinmek daha zevkli bence. İlla ki mavi bir kolye alırım her yaz. Kışın hava soğuk olduğunda canım hiçbir şey istemiyor. Kat kat giyiniyoruz zaten... Çok sabırlı biri olmadığım için alışveriş yaparken dükkan dükkan gezip bakmayı sevmem. Tıpkı bir parti ortamına girince en yakın arkadaşımı görüp onun yanına gitmem gibi, bellediğim dükkanlara gidiyorum.