Wilma Elles Türkiye'ye aşık oldu

Caroline'i canlandıran Wilma Elles, yeni filmi El Yazısı'nın çekimlerinde sorularımızı cevapladı...

Bolu Göynük gerçekten cennetten bir parça. Sinema endüstrimizin böyle bir güzelliğe ilgisiz kalması beklenemez zaten. El Yazısı filminin çekimleri de burada yapılıyor. Filmin başrol oyuncularından Alman Wilma Elles set arasında sorularımızı cevapladı. İnanılmaz bir enerjiye sahip olan Elles neredeyse sorularımızı cevaplarken bile zıp zıp zıplıyordu. Türkiye macerasını anlatan oyuncunun samimiyeti ve doğallığı hem setteki diğer arkadaşlarını hem de bizleri etkiledi. Sorularımızı cevaplarken aşk ve romantizm üzerine verdiği cevaplar sarışın oyuncunun da iflah olmaz bir romantik olduğunun kanıtıydı. İşte yeni bir Türkiye aşığının bizlere keyif veren cevapları.

Türkiye’ye gelişiniz nasıl oldu? Burada seçmelere katılmak bu endüstrinin içine girmeyi niçin tercih ettiniz?

Kendini geliştirmek isteyen bir insanım. Farklı kültürler ve ülkeler oldum olası ilgimi çekmiştir. Bu farklılığın bir oyuncu olarak bana büyük katkıları olacağını hep düşündüm. Daha sonra bir telefon aldım ve Türkiye’de bir dizi teklifi yapıldı bana. Açıkçası hiç düşünmeden kabul ettim. Buraya geleceğim için hiç korkmadım, Türkiye’yi hep görmek istedim zaten. Hayallerini kurduğum şey gerçek oldu. Buraya geldikten sonra hissettiğim tek şey ise mutluluk. Çok mutluyum Türkiye’ye geldiğim ve yeni insanlar tanıdığım için. Burada insanlar çok sıcakkanlı, çok samimi.

Daha önce Türkiye’ye geldiniz mi?


Üç yıl önce geldim. Türk Usulü diye bir film çektik, altı hafta sürdü. Belki o yüzden manzara beni çok fazla etkiliyor. Bolu Mengen’e ise ilk defa geliyorum. Ben doğadan etkilenen bir insanım. Burası o yüzden beni başka hayallere sürükledi. Müthiş bir doğası var buranın. Filmdeki rolümü oynarken doğaya bakıp kendimden geçiyorum. Bu kasaba beni çok etkiledi. Benim için her şey çok yeni. Belki de o yüzden herkesten fazla etkileniyorum buradan.

Türkiye ile diğer ülkeler arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?


Kendi tecrübelerimden yola çıkarak konuşursam Alman kültürü ve Türk kültürü arasında çok benzerlikler görüyorum. İkisi de disipline çok önem veriyor. Fazla disiplinli, çok erken kalkıyoruz. Çok uzun süre çalışıyoruz. Sonuçta hangi ülkede olursanız olun ürettiğiniz şey sanat. Yani birbirinden çok farklı olamaz. Tek farklılık projelerden kaynaklanıyor. Burada dikkatimi çeken şey çalışma sistemi yönetmene göre çok değişiyor. Ama bu kişisellik de bana ilginç ve sıcak geliyor. Her projede farklı bir şey tecrübe ediyorsunuz. Bu kendini sınamayı seven bir oyuncu için bulunmaz bir nimet.

Türkiye’de tanınmanın yolu sinema filminden çok dizi oyunculuğundan geçiyor. Sizin oynadığınız Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinde kötü Caroline rolüyle tanındınız.

Halktan bir dönüş alıyor musunuz?


Karakterimle ilgili bir duyum almadım herkes çok samimiydi. Özellikle Göynük halkından bahsetmem lazım. Ben bir yabancıyım ama insanlar sanki onların akrabası veya dostuymuşum gibi davranıyorlar. Bir yere geliyorsunuz, hemen sizi oturtuyorlar, bir çay, sıcak bir gülümseme... Bu dünyada değeri hesaplanamayacak bir duygu. Milyarder olsanız bu insanların çıkarsızca verdiği o gülümsemeyi elde edemezsiniz. Türkiye’yi işte bunun için çok sevdim. Demin sordunuz ya burada ne farklı diye işte en önemli farklılık bu.

Daha önce Türk sinemasıyla bir tanışıklığınız var mıydı?

Çok az. Açıkçası sinemayla yeni tanışıyorum kendi adıma. Eskiden Almanya’da film festivaline gidip ünlü oyuncuları veya yönetmenleri gördüğümde kalbim heyecanla çarpardı. İşte o zaman oyunculuğun ne kadar değerli bir meslek olduğunu anladım. Tanıdığım bir yönetmeni gördüğümde bile çok heyecanlanıyordum. Bu benim üzerimde bir baskıydı aslında ama burada o konuda daha rahatım çünkü önemli isimleri çok da tanımıyorum. Karşılıklı oynarken o yüzden fazla heyecanlanmıyorum. Ama burada da yavaş yavaş tanımaya başladım önemli isimleri. Yeni bir iş yapıldığını gördüğümde çok heyecanlanıyorum. Çıkan işlerin başarısı beni şaşırtıyor ve heyecanlandırıyor.

Elinize film için senaryo geldi ve siz de çok etkilendiniz filmdeki karakterinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Bir Fransız kadını canlandırıyorum. O yüzden Fransızca konuşuyorum. Bir hazırlık gerektirdiği için çok fazla inceledim rolümü. Fransa’ya gittim, orada bir yazlığımız var. Bir süre orada Fransız bir koçla çalıştım. Çünkü bu rolü çok istiyordum. Bu arada rolüm için aşk duygusunu hissetmek çok önemli. Gerçek aşk ne zaman seni vuruyor, belki bu ilişki çok mümkün değil, bu durumda belki çok fazla beklemek lazım ama bence yol ne kadar zor olursa olsun gitmek lazım. Yoksa mutlu olunamıyor. Bence aşk kolay yakalanan bir şey değil onun için savaşmak lazım. Kısacası sonuna kadar gitmek lazım.

El Yazısı filminde oynuyorsunuz bu filmden ne bekliyorsunuz ?


Daha fazla tanınacağımı düşünüyorum. Çünkü bu film gerçekten sağlam duygulara sahip. Dizideki rolümden sonra farklı bir tecrübe oldu ve Türk izleyicisinin karşısına böyle değişik bir kimlikle çıkacağım için çok mutluyum. Bakalım beğenecekler mi...

Yılmaz Güney, Nuri Bilge Ceylan gibi isimler Türk sinemasının önemli isimleri ?


Evet, isim olarak tanıyorum. Cannes Film Festivali’nde duydum. Açıkçası Türk sineması benim için daha okunmamış ödüllü bir kitap gibi. Daha yeni, her sayfasını zevkle okuyorum.

Türkiye’de çalışmaya devam edecek misiniz ?

Çok isterim tabiî ki. Çok mutluyum burada. Yeter ki mesleğimi icra edebiliyim. Gerisi çok önemli değil.

Yeni bir projeniz var mı ?


Evet, Çanakkale Ruhu diye başka bir film daha çektik. Oktay Kaynarca, Haluk Bilginer ile beraber çalıştım.