Kendisi bile görüntülerine inanamadı
Bugün çok ünlü ve sevilen bir oyuncu olan bu isim, katıldığı tv programında kendisine gösterilen, üniversite yıllarında sahneye koyduğu bir oyunda çekilen fotoğrafı görünce çok şaşırdı.
Show Tv’de yayınlanan Görkem İldaş’ın hazırlayıp sunduğu Üniversite Medya programına katılan Tamer Karadağlı, Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Tiyatro bölümünde okurken ilk sahne performanlarını yansıtan fotoğraflarını programda görünce çok şaşırdı ve kendisinde bile bu fotoğrafların bulunmadığını söyledi.
Programda Görkem İldaş'ın sorularını yanıtlayan Karadağlı'nın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
“İstanbullular Amerika’dan ve Ankara’dan gelenlerden çekinir”
“İstanbullular, bir Amerika’dan bir de Ankara’dan gelenlerden çekinir denir. Bende her ikisi de var. Sanırım Ankara’da yetişenler fazla sosyal hayat olmadığı için çalışmaya daha çok yoğunlaşıyorlar. Çalışmaktan başka alternatifimiz olmadığı için sürekli çalışıyorduk. Bunun başarı üzerinde etkisi olabilir. İstanbul bambaşka bir şehir. İstanbul gerçekten çok enerjik. İstanbul’un ritmi farklı. Ankara’nın ritmi daha slow motion. Ankara’da trafik bile daha yavaş.”
Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Tiyatro bölümü mezunu Tamer Karadağlı üniversitede ilk sahneye çıktığındaki fotoğraflarını programda görünce çok şaşırdı ve kendisinde bile bu fotoğrafların bulunmadığını söyledi.
“Ben çok demodeyim”
“Bizim uzun bir merdivenimiz vardı. Ben çok demodeyim. 25-30 yıldır aynı giyiniyorum. Kovboy çizmelerimi o yıllarda da giyiyordum. Teksas’tan aldığım kovboy pardösüm vardı. Bir gün kampüste kızları etkilemek için çabalarken merdivenlerden düşmüştüm. Kasıntı kasıntı yürüyeyim derken zor durumda kalmıştım. Paldır küldür yuvarlandım. Ama ayağa kalkıp hiçbir şey olmamış gibi yürümüştüm. Ama oram buram fena ağrımıştı.”
“Zirveye çıkmak başka zirveleri görmeye yarar”
Karadağlı, programda öğrencilerin sorduğu, “oyunculuk eğitiminde devlet üniversitesi vakıf üniversitesi fark eder mi, yetenek her yerde yetenek midir?” sorusuna “yetenek varsa fark etmez” diye yanıt verdi. Oyuncu adaylarına şu tavsiyelerde bulundu: “Önemli olan istek ve yeteneğin olması. Zaten profesyonel olarak çalışmaya adım attıklarında o kadar çok engelle karşılaşacaklar ki. O zaman iç disiplinlerinin olması önemli. Sadece iş disiplini olması yetmez. İç disiplinin de olması gerekiyor. İç disiplini sağlayabilmeniz için bir şeyi gerçekten istemeniz gerekiyor. Önemli olan insanın mutlu olmasıdır. İlle de herkes aynı başarıyı gösteremeyebilir. Her insanın kendi içindeki başarı algısı da önemli. Başarı kişiden kişiye değişir. Ben başarılı insana inanmıyorum. Ben çok başarılıyım demek çok düz bir şey. Başarılı işler yapmış insanlara inanıyorum. Çok sevdiğim, ortak tanıdığımız bir arkadaşımın bir sözü çok hoşuma gitmişti. Mümin Sekman, zirveye çıkmak başka zirveleri görmeye yarar demişti. Çok doğru bir laf. Ben oldum bittim derseniz uçağın burun aşağıya düşmeye başladığını gösteren sinyaldir. Hayat üniversitesi ile üniversite farklı. Üniversite yetenek vermez. Yetenekleriniz üzerindeki çapakları temizler.”
“Kimse bana inanmadı, ama ben kendime inandım”
“Amerika’da film çekeceğim deyince bana herkes gülmüştü. 11 yaşında Ankara Arı Sineması’nda Konvoy filmini izledim. Filmde tır şoförünü canlandıran bir aktör vardı. O zaman ben bu adamla tanışacağım, ahbap olacağım, hatta buralarda film çekeceğim dedim. Yanımda kuzenim vardı. Beni ciddiye almadı. Kime söylediysem zaten ciddiye almadı. Bunu söylediğimde 1970’lerdi. Zor zamanlardı. O zaman dünya bu kadar küçülmemişti. Ne internet var, ne ABD’ye gitmek bu kadar kolay. Kimse bana inanmadı. Ama ben kendime inandım. Kendi iç sesimi dinledim. İç alkışımla hareket ettim. Yaklaşık 7 yıl sonra Kris Kristofferson ile tanıştım, 20 yıl sonra Teksas’ta film çevirdim. Hatta o filmde Kris Kristofferson’ın kolyesini taktım. Bu olayın benim hayatımda çok önemli bir yeri var. Artık herkesle tanışabiliyoruz. 10 yaşındaki bir çocuğun hayalini 7 yıl sonra gerçekleştirmesi gerçekten güzel bir duygu. Demek ki insan bir şeyi yeterince isterse başarır. ABD’de Kris Kristofferson’ın konserine gittim. 17 yaşındaydım. Erken gitmiştim. Sabahın körüydü. Baktım önümde insanlar var. Onlar onun ekibiymiş. Türkiye’den gelmem, akıcı İngilizce bilmem onları etkiledi. Tanışmadığımı öğrenince biz seni Kris Kristofferson ile tanıştıralım dediler.
“Etrafımda bir sürü kızlar olsun diye ünlü olmak istedim”
“Çok para kazanayım, etrafımda bir sürü kızlar olsun, ünlü olayım istemiştim. O yıllarda sahne tozu yutmak için oyuncu olmak istemiyorsunuz. Ama sonra bunlara sahip olunca anladım ki bu her meslekte var. Bu sadece oyunculuk için geçerli değil. Bence en büyük afrodizyak başarı. Başarı, karizmatik ve çekici. Sadece oyuncu olmak, şarkıcı olmak yeterli değil. Zaten şov dünyası çok boş bir dünya. Her ne kadar içinde olsam da şov dünyası boş, peri masalı gibi bir dünya. Biraz önce sizin söylediğiniz kendinize yatırım yapmak çok önemli. Çünkü mezun olduktan sonra anlıyorsunuz ki oyunculuk sadece yetenek değil. Satranç tahtası gibi. Hamleler çok önemli. Olaylar karşısındaki tutumunuz çok önemli. Ben her şeyin insanlar için olduğuna inanırım. Ne ilk defa siz yaşamışsınızdır, ne de son olacaksınızdır. O yüzden olaylar karşısında şaşırmamak gerekir.”
“Starlar skandal, sıradan insanlar rezalet yaşar”
“Her zaman böyledir. Skandalı starlar, şov dünyasındaki insanlar yaşar. Sıradan insan rezalet yaşar. İkisini ayırmak gerekir. İnsanlar şov dünyasındaki insanların özel hayatıyla yakından ilgilenir. Bu gayet doğal. Her ne kadar bu bizim özel hayatımız desek de normal.
“Amerika’da Türk, Türkiye’de Amerikalıyım”
“Türkiye’de Amerikalı Türkiye’ye dönünce iki kültür arasında kaldığımı dile getirdim. Çünkü bu işime geliyordu. Havalı duruyordu. Karizmatik bir cümle: Amerika’da Türk, Türkiye’de Amerikalıyım… Sonuçta ben çok Türk’üm. ABD’ye çok sık gidiyorum, rahat da ediyorum. Avrupa’da bocalıyorum ama ABD benim için Ankara gibi. Ama ABD’de yaşamayı istemem. Ne kazandıysam ben bu ülkede kazandım. Başarıdan bahsediyorsam bu ülkenin topraklarında okuyarak, bu ülkenin insanlarının ilgisiyle bugünlere geldim. Dolayısıyla seven olduğu kadar eleştiren de olacaktır. Başarı olunca eleştiri de geliyor. Elbette eleştiri de olacak. Eleştiri algıları dinç tutar. Herkesin sevdiği bir adam olmak istemezdim.”
“Bütün hayallerini gerçekleştirmiş biriyim”
“Bu başarının değil şov dünyanın külfetlerinden biri. Nasıl ki nimetlerinden yararlanıyoruz külfetlerine de katlanmalıyız. Ama şikayetçi değilim. Ben çok güzel bir iş yapıyorum. Her şeye rağmen durumumdan memnunum. Ben tüm hayallerini gerçekleştirmiş şanslı insanlardanım. İnsanların gözlerindeki ışığı görmek tarifsiz bir duygu. Bunu parayla satın alamazsınız. Ben bütün hayallerini gerçekleştirmiş, şanslı biriyim.”
“Çocuklar Duymasın’ı oynamaktan sıkılmadım”
“Haluk karakteri sinemaya taşınacak. Bu yaz ‘Çocuklar Duymasın Düğün’ çekilecek. Kızımın düğünü Ege’de çekilecek. Çocuklar Duymasın’ı oynamaktan sıkılmadım. Tekrarlarıyla birlikte 3 yılda 4500 kere gösterildiği için sürekli oynuyorum gibi oldu. Oysa sadece 90 bölüm oynadım. Tekrarlar seyircinin kopmamasını sağladı. Çocuklar Duymasın eskimez. Çünkü küçük meseleleri ele alıyor.”
“Kızım neyi seçerse arkasında olurum”
“Haluk, zorlanırdı. Ama Tamer Karadağlı olduğumda kıvırarak değil net bir cevap vereyim. Ben hayallerimin peşinden gitmiş biriyim. Kızımın da hayallerinin gerçekleştirmesini isterim. Neyi seçerse arkasında olurum. Bir de akıllı bir annesi var. O anlamda ben çok şanslıyım. Annesi de eğitimci. Gözü Zeyno’nun üstünde.”
Havuç, yumurtalı protestolara katılsa Haluk’un tepkisi ne olurdu?
“Haluk tepkisel olurdu. Çünkü Türkler duygusal yapıya sahip. Bu tür protestoları çok hoş karşılamıyoruz. Bir örnek vereyim. Arnold Schawazeneger, Kaliforniya Valiliği için kampanya toplantıları yaparken kendine yumurta atıldı. Üstünü temizleyip bir şey olmamış gibi devam etti. Etkilenmedi. Ama biz de öyle değil. Biz de biri tepki gösterince hemen negatif etki oluyor. Öğrenciler yıllardır yumurta atar. Atacaktır da. Öğrencilerin sesini duyurmak istemesi normal. Ama bunu yaparken uygun protesto yöntemi seçilmeli. Şiddet içermemeli.“