Rojin'den ilginç Avatar benzetmesi

Rojin, Kürtleri Avatar filmindeki halka benzetti ve neden benzettiğini açıkladı.

İşte Nursel Tozkoparan'ın röportajI :

LADY DİANA DA TÖRE CİNAYETİ KURBANI BENCE

> Bir de dikkatimi Güneydoğu’daki töre cinayetleri çekiyor. Yanlışı hem erkek hem de kadın yapmasına rağmen kadın öldürülüyor. Karadeniz’de ise tam tersidir, erkek vurulur. Bunu neye bağlıyorsun? Bu da mı geleneksel?

> Sadece Kürtlerde kadın öldürülmüyor. Pakistan’da ve bir sürü ülkede de öldürülüyor. Kadınsan prenses olsan kar etmiyor. Lady Diana’da töre cinayeti kurbanı bence. Yani bir İngiliz kraliyet ailesi Diana’yı bir Araptan çocuk doğurmasın, bir Arapla, Müslüman adamla beraber olmasın, doğan çocuk buraya hükmetmesin diye? Sizce bu töre cinayeti değil de nedir? Bu sadece Kürtlere has bir şey değil. Mardin olayından sonra böyle bir şey doğdu. Kürtler bu Avatar filmi gibi. Ben Kürtleri Avatar’a çok benzetiyorum. Zaten Avatar Kürtçe’de sert su demektir. Ve o filmdeki kuyruklu adamlar, kuyruklu Kürtler şeyini hatırlattı bana. Oranın bombalanmasını Irak’ta kimyasal atılmasını benzettim. Kürtlere çok benzettim.

Araya ajan girmesi. O halkın orada bakir, masum bir toprakta yaşaması. James Cameron orada sanki Kürtleri anlatmış. Yani öyle geleneksel yaşayıp, o doğanın içinde teknolojik güçten habersiz kimyasalla öldürülmeleri, topraklarından göç etmek zorunda kalmaları. Aslında 100 yıllardır bu topraklarda yaşayıp, bununla alakası yokmuş gibi davranılmasına bir nevi aşağılanmasına çok benzettim Avatar filmini. Tam Kürtleri anlattığını düşündüm. Film boyunca inanamadım bu kadar zılgıtlar var orada, ağıtlar var. Kürtçeye o kadar benziyor ki ve kuyruklarının olması. Zaten bize “Siz kuyruklu musunuz” falan diyorlardı 15-20 yıl öncesine kadar. Rahmetli Orhan Doğan’ın onla ilgili bir anısı vardır. Bir kadın, kendini çok modern zanneden böyle zorlama sarışın bir kadın, giyinmeyi unutmuş bir arkadaşımız, oyun oynayanlara, “Aaa!.. Siz Kürtçe konuşuyorsunuz. . Kürtlerin kuyrukları var’ demiş. Yıllar önce olmuş bu. “Evet, bizim kuyruğumuz önden çıkıyor. İstersen gösterelim sana” demiş. (gülüyor)

BAŞBAKANIN DEDİĞİNE ÜÇ TANE ÇOCUK DAHA EKLEYEBİLİRİM

> Peki çok çocuğa ne diyorsun?

> Ben bu konuda objektif olamıyorum. Çok çocuk tabii ki iyi değil. Bakabileceğin kadar çocuk doğurman lazım ama ben çocuğu çok sevdiğim için kendi adıma çok fazla olmasını isterim. Bakabilme gücü de çok önemli. Ben tutup çocuğumu bilmen ne okuluna göndereyim derdinde değilim ama iyi bir okulda okusun, iyi bir eğitim alsın isterim. Ben çok çocuk yapmak istiyorum. Yani Başbakan’ın dediğine 3 tane daha ekleyebilirim.

KÜRTLER DİNİNE BAĞLI BİR MİLLET

> Hakikaten çok çocuk olmasının nedeni tamamen cehaletle mi?

> Şimdi korunmamak ya da işte Allah verdi, kürtaj günah düşüncesi çok fazla bir kere. Yine Avatarlara geliyoruz. Orada da her şey günah ya? Allah’ın verdiği canı almama mantığı var. Kürtler dinine çok bağlı bir millet. Ak Parti’nin biraz oy almasının nedenini Kürtlerin dini inançlarına bağlıyorum. Çok çocuk olayı korunmayı bilmemekten kaynaklanıyor. Atadan, dededen görmekten kaynaklanıyor. Böyle yani?

> “Keşke Kürt olmasaydım” dedin mi?

> Cımbız sadece kaş için ya da tüyler için kullanılmalı. Eğer böyle lafları cımbızlarsanız her gün Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın ya da herhangi bir arkadaşımızın söylediklerinden kötü manalar çıkartabilirsiniz. Birçok insan, keşke bu kadar zulüm görmesiydik diyor.. Dünyanın başka bir ülkesinde, başka bir milletten olsaydık? Yani ben İsveç demokrasisinde bir ülkede yaşamak isterdim. ABD’de olmak isterdim ya da ne bileyim. Daha rahat, böyle sorunları olmayan bir ülkede doğmak isterdim. Milliyeti, dili, dini, ırkı gibi şeylerin önemsenmediği bir yerde doğmak isterdim. Bu kadar zulmün reva görülmesi?. Kürt doğmasaydım lafının anlamına bakmamak lazım. Lafı cımbızladığın zaman her anlama çıkabilir. ‘Beni asmaya götürmeyin, ben üzüm yemem’ gibi bir anlam yani. Halbuki orada söylenmek istenen başka bir şey. Diyarbakır Cezaevi’nde insanlara b.k yedirildi, af edersin insanların makatına cop sokuldu. İnsanlık dışı vahşi şeyler yapıldı. Sırf kendine ‘Türküm’ de diye. Ya adam Kürt. Kürtse Kürt’tür yani. ‘Kürt sorunu çözülsün, hakikaten ben istifa edeceğim bu meseleden’ dedim. Bu sorun çözülsün yani. İnsan bu durumdan dolayı acı çekiyor. Bunu ben seçmiyorum ki, ailemi, aşiretimi seçmiyorum. Kimse ailesini seçemez.

> Kürtlerin de hata yaptığını hiç düşündün mü?Yani keşke Kürtler şöyle şöyle yapsaydı, daha iyi olurdu dediğin oldu mu?

> Vallahi şunu söylemek isterim; alttaki hep eleman deyip, üstteki hep kafaya vurursa, alttaki sağlıklı olamaz. TRT Şeş zamanında insanların ürkmesi bundan. Bir küçük çocuğu sürekli döversin, dayak atarsın. Bir gün önüne kocaman bir oyuncak veriyorsun. O çocuk dayaktan o kadar çok sersemlemiş ki, psikolojisi bozulmuş ki o oyuncağa uzaktan bile dokunmak istemiyor. Korkuyor. Bunu ona benzetiyorum. Yani Kürtlerin hatası, Türklerin hatası ama gönül ister ki benim albümümdeki şarkılar gibi? Kürt, Türk eşit şarkılar koymaya çalışıyorum. Hani bir tanesi bile fazla olmasın. Kimsenin kimseden farkı yok. Birbirlerine yakın, sıcak ve ruhumuzu bölmeyecek şeyler olmasını isterdim.

BİRDEN KANAAT ÖNDERİ OLDULAR O HATUN KİŞİLER

> Peki Kürtçe şarkı söylemeseydim, Kürt kimliğin olmasaydı. Yine Rojin olur muydun?

> Çok çok iyi bir yerde olurdum.

> Şu anki durumundan daha iyi bir yerde mi olurdun?

> Çok iyi bir yerde olurdum. Bunu laf olsun diye söylemiyorum. Ben Rojin olmasaydım, bu ülkede kendi ana dilini okumak söylemek gibi bir sorun olmasaydı çok daha iyi bir noktada olacağıma inanıyorum. Hem oyuncu olarak hem de müzisyen olarak çok daha iyi bir yerde olacağımı düşünüyorum. Çünkü hayata ?2000 ile başlıyorsun. Eksilerden başlıyorsunuz. Ve kabul gören dile hâkim değilsiniz. Ve bu dilde şarkı söylemek şimdi moda oldu. Bizim dedemgilde Kürtmüş falan diye ortaya pıtrak gibi Kürtler çıkmaya başladı. Biz dayak yerken, bunu cezasını çekerken, tutuklanırken neredelerdi bunlar? İnsan buna üzülüyor. Ama birden kanaat önderi oldular o hatun kişiler. Önce hakikaten insanın geçmişine bakmak lazım. Yani neler yapmış? Kanaat önderi olabilmen için biraz birikim gerekiyor. O kadar kolay ki? Hani Murat Han demiş ya; ‘Yok, bu ülkede her şey olursunuz ama rezil olamazsınız’. Her şey hemen unutuluyor. Yani balık hafızası ve öyle bir şey yapılıyor ki, o insanlara öyle bir misyon biçiliyor ki, bu kadar olay yaşandı bu ülkede diyorsun, bir yerde bir tanesini görmüyorsun. Ha bu durum gündeme taşındığına hükümet konuşmaya başladı. Güçlünün yanında olma arzusu. Güçlü olanlar da zamanında çıkıp konuşmadılar.

> Yine korkuya mı bağlıyorsun?

> Korkmak ayıp değil. Ama vicdanlı ve namuslu insanlar bu ülkeyi kurtaracak. Film seyrediyoruz işte. Kahramanları alkışlıyoruz. Bu yüzyılın kahramanlığı o filmlerdeki kahramanlık değil. Biraz daha vicdanlı, cesur olmak lazım. Yüzyılın kahramanlığı budur. Cesur, vicdanlı, aklı başında, eğer uygun olmayan bir şey söyleniyorsa, sen meclisin içindeysen bile çok güçlü konumdaysan bile bir şeye hayır diyebilmelisin. Hayır diyemediğin zaman insan aynanın karşısına geçip kendisine saygı duyamaz. Şimdi öyle bir noktaya geldik ki hiçbir zaman sisteme yakın olamam. İnsanlar biz TRT Şeş’e gittikten sonra, öyle bir şey ortaya attılar ki sanki ben AK Partiliyim gibi.Oysa AK Partili değilim ki?

AK PARTİDEN BAŞKA BU İŞİ ÇÖZEBİLECEK BİR PARTİ GÖREMİYORUM

> Hangi partilisin peki?

> Hiçbir partili değilim şu anda. Benim oy verebileceğim bir parti yok.

> Ak Parti hakkında ne düşünüyorsun?

> Ak Parti, bu ülkeye çok önemli şeyler yaptı. Ben AK Parti’den başka da bu işi çözebilecek, üstüne gidebilecek bir parti göremiyorum. Dört başı mamur diyemeyiz tabi, eksikler var, eksikler olacaktır. Çünkü bilmedikleri bir şeyin altına girdiler. Çok zor bir şeydi. Açılımın başındaki röportajlarda, ‘kolay olmayacak ve bir sürü engellemeler, bir sürü sıkıntılar yaşanacak’ demiştik. Daha o paket açılmadan, TRT Şeş zamanında, provokasyonlara müsait bir durum demiştim. Nitekim oldu yani?

GÜDÜLÜ BİR SİYASET HİÇBİR YERE VARDIRMAZ, HERKESİ BİTİRİR

> Peki BTP’nin Kürtleri temsil ettiğine inanıyor musun? Kürt politikaları nasıl değerlendiriyorsun?

> Daha yeni bir parti, bununla ilgili yorum yapmak zor.?

> O zaman kapatılan DTP için ne düşünüyorsun?

> Bir kere Kürtlerin çıkarları, Kürt dili, Kürt kültürü gözetilmeli. Başka noktalardan girildiği zaman tıkanıp kalırız. Tıkanıp kalmamak, uzlaşmak için çaba sarf edilmeli diye düşünüyorum. Güdümlü bir siyaset hiçbir yere vardırmaz. Bitirir, herkesi bitirir. Bağımsız olmak çok cesaret ister. Manyakça bir şey. Ben bunu yaşadım. Bağımsız olmak uğruna neredeyse hayatımızdan vazgeçtik.

BİR ŞEYİ DOĞRU BULUYORSAM ATEŞ OLSA ATARIM KENDİMİ

> Peki TRT’ye geçişin nasıl oldu?

> Daha önceden teklif geldi. Bir yıl önceden geldi. Ben önce tereddütle yaklaştım. Kabul edip etmeme konusunda çok düşündüm.

> Neden düşündün? Alacağın tepkilerden dolayı mı

> Hayır. Adana’daki arkadaşlarım bana, ‘Kürt açılımının Zeynası’ demişti. Biraz Zeynalık var galiba, doğru yani. Bir şeyi doğru buluyorsam ateş olsa atarım kendimi. Devletin bugüne kadarki politikalarından dolayı korktum. Devletin geçmişine bakınca, devletin kanalında Kürtçe yayın olabileceğini düşünmedim. Aklımda bir sürü soru işaretleri vardı.

> Bir baskı göreceğini mi düşünüyordun?

> Yok yok. Kendimle ilgiliydi. Ben burada öyle bir şey yapılamayacağını, yapılırsa da çok yanlış yapılacağını falan düşünüyordum. Nitekim çok sağlıksız insanların eline verildi. Ama kısa sürede atıldılar onlar da.

> TRT den ayrılışının gerçek nedeni nedir?

> İbrahim Şahin’e benimle ilgili çok yanlış bilgiler verildi.

TRT Şeş, Cumhuriyetin en önemli adımlarından birisi. Hakikaten bir yarı devrim gibi bir şey. Çok önemli bir şey. Ben bunu önemsiyorum. Tabii ki sancılar, ağrılar, sızılar olacaktı. Ama oranın başındaki insanların Kürtlerle alakası olmaması, Kürtçe bilmemesi, olaya hâkim olmaması nedeniyle insanlık dışı bir takım şeyler oldu orada.

> Mesela ne oldu?

> Yazıları görseniz şok olursunuz yani. Arkadaşlarımızın yazıları var bu konuyla ilgili. Bir sürü yasaklamalar, engellemeler konuklara dair.

> Örnek verebilir misin?

> Mesela Şenar Yurdatapan’a , Müjde Ar’a konuk alınmaması için yasak kondu?

> İpin koptuğu an nedir?

> Gelen konukları bilmiyorum. Kim gelmiş, bilmiyorum. Ben programa gireceğim, yayına gireceğim. Kimin getirildiğini bilmiyorum.

> Yayının olduğu gün mü öğreniyordun?

> Defalarca böyle oldu. Son anda kağıt tutuşturuluyor. Ben defalarca, toplantı istiyorum artık yalvarıyorum, saatlerce yayından önce ağlıyorum.

> Peki bunu ilettin mi?

> Tabiî ki.

> Cevap olarak ne diyorlar?

> “Sen git programını yap canım” diyorlar. Ya diyorum ki; ‘toplantı yapalım, konuşalım, bu sorunu çözelim’. Çünkü kim iyi giden programı bırakmak ister. Ve hakikaten iyi de para kazanıyordum. Benim ilk hedefim asla para değildir. Para hayatımda hiç birinci hedef olmadı. Ama rahat ederdim işte. Çok rahat devam eder, sesimi çıkarmazdım. Ama orada Rojin olarak ben olmazdım. Başarılı olmazdım, biterdi. Sahneye çıktıktan sonra her şeyi unutuyordum. Ağlaya ağlaya kafamı duvarlara vuruyordum ve yayına çıkıyordum hiçbir şey yokmuş gibi.. Çünkü orada çok önemli bir şey yapıyorsun. Kürt kadınları Türkçe bilmiyor, orada doğumla ilgili bilgi alıyor. Seni yaşlılar, çocuklar seyrediyor. Oradan diyorum ki; ‘Türk, Kürt, İngiliz bilmem ne önemli değil. İyi insanlar, kötü insan var. Birbirimize kötü bakmayalım. Sabah akşam tekrarı vardı. Çok iyi bir programdı. Ve kitap tanıtmaktan tutun da eğlenceye kadar her şey vardı. Bir şov programı gibi kadın programıydı.

> Sen aynı zamanda oyuncusun. Dizilerden teklif geldi mi?

> İstanbul’a yeni geldiğim dönemlerde oynadım .Ama şimdilerde bir teklif almadım.

> Teklif gelse oynar mısın?

> Oynarım tabii. Bu Kalp Seni Unutur mu? Hatırla Sevgili gibi bir şeyde oynamak daha hoş olur.

> Seçici misin ?

> Şimdi o diziler toplumun kendiyle yüzleştiği diziler. Sıradan işler değil. O yüzden benimle de çok örtüştüğünü düşünüyorum. Yani öyle bir şeyde oynamak isterim. Tabiî ki insani ilişkiler, hayat, basit insanların hayatı da çok önemli ama bu ülkede çok ciddi problemler, sorunlar var. Bu sorunların çözülmesi için sanatın diline, o naif dile, hani tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır, sanatın o tatlı diline ihtiyacımız var. Hakikaten sanat, bir politikacının çıkış konuşmasından ya da defalarca bir şey anlatmaktan, her şeyden çok daha etkili. Ekran karşısında, Diyarbakır Cezaevini izlemiş insanlar, “hakikaten böyle olmuş mu” diyorlar. Ve ben hem Tomris Giritlioğlu’nu hem de Nilgün Öneş’i çok kutluyorum. Çünkü televizyonlar da bunun reyting derdine düşmemeli. Bütün kanallar, gazeteler bu filmlerin reklamını daha çok yapmalı. Çünkü objektif bir şekilde yaşadığımız şeyleri anlatıyorlar, bu ülkede yaşanan şeyleri. Sıkıntılarını anlatan, ayna tutan, kameraya çeken bir yer çok önemli bir misyon ediniyor demektir. Ben öyle dizileri çok önemsiyorum. Keşke bütün diziler böyle sağlıklı olsa ve bizi anlatsa. Arkadaşımın babası Deniz Gezmiş’i seyrederken ağlamış. Çok sağcı bir adammış. ‘Ya biz bu çocukları terörist sanmıştık’ diye ağlamış yani. Düşünebiliyor musun? İşte bu noktaya gelmek için aslında böyle dizilerin daha fazla olması gerekiyor.

AĞAÇLI BİR YOLDA YÜRÜYORUM

> Peki müzik anlamında ne yapıyorsun şu anda? Nedir projelerin?

> Müzik anlamında nadas derler ya, tam da nadastayım. Çok şarkı var. Çok şarkı yaptığım bir dönemdeyim. Kafamda kaydettiğim bir sürü şarkı var. Bir süre sonra bu ortaya çıkacak. Albüm düşünüyorum ama şu anda değil. Sadece repertuarımı oluşturuyorum. Yürüyorum o yolun sonu gelecek. Ağaçlı bir yolda yürüyorum.

> Kimleri dinliyorsun?

> Şimdi mesela çok yoğun olarak, spesifik olarak dinlediğim Voitilla dinliyorum. Evde sürekli dinlediğin bir şey. Bu aralar ruhani bir yolculuk modundayım. O yüzden öyle sakin şeyler dinliyorum. Ne bileyim popüler işlerden, Cecile’yi dinliyorum. Özellikle böyle CD almaktan öte radyodan falan dinliyorum.

> Kürt sanatçılardan özellikle dinlediğin var mı? Ya da Arap, senin bir tarafın Arap çünkü?

> Asala Nasri’ni çok seviyorum. Dinliyorum. Yasmin Levy’yi çok seviyorum. İnanılmaz bir gırtlağı var.

> Şu anda sahne alıyor musun?

> Şu anda almıyorum, çalışmıyorum. 10 yıldır ilk defa bar programına ara verdim.

> Hiç Eurovision’a aday olmayı düşündün mü?

> Tabi ki istedim ama Manga gidiyormuş herhalde. Bununla ilgili resmi anlamda bir talebim olmadı. TRT’ye bununla ilgili başvurmadım. Basında geçtiğinde ‘isterim’ demiştim. Eurovision önemli ama abartmamak lazım. Çok da demode bir yarışma. Kimsenin sanatının ölçütü Eurovision değil tabiî ki. Ama ülkeyi temsil etmek adına, Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Lazca şarkılarla katılmak bana daha anlamlı geliyor.

YILBAŞINDA HİÇBİR KANALDA BİR TANE KÜRTÇE SÖYLEYEN ARKADAŞIM YOKTU

> Senin çocukluğundaki Türkiye ile şimdiki Türkiye’yi karşılaştırır mısın? Ümitli misin?

> Çocukluğumdaki Türkiye’yi alıp şimdi ile çarpayım, böleyim, çıkarayım daha ümitli tabiî ki o zamana nazaran. Çünkü ismimiz yazılmıyordu nüfusta. Daha yeni çözüldü ismimizin nüfusta yazılması. Ben TRT Şeş ile ilgili de söyledim. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz. O yüzden her adım çok önemli. Bir adım atılması çok önemli. Ve çok cesur adımlar. Her şeyin içinde eksik, gedik bir şeyler olacaktır. Hiç bir şey dört dörtlük değildir. Eski Türk filmlerinde olurdu, ya biri çok mükemmel ya biri çok kötü. Böyle bir şey yok hayatta, hayatın içinde. Bu da öyle. Eksikleriyle beraber ümitliyim ama şu an karmaşık bir dönemdeyiz. Mesela yılbaşı geldi, hiçbir kanalda bir tane Kürtçe söyleyen arkadaşım yoktu. Bir tane Kürtçe şarkı çalınmadı. Bütün kanallar şarkılar, şovlar, programlar hazırladı. Bir kanal bir tane, hani bir tane, bir Kürt sanatçının şarkısını çal değil mi? Bir tane Arapça çal, Lazca çal, Ermenice çal.

TAŞLANMAYI GÖZE ALMAYAN TAÇLANAMAZ

> Sen de davet edilmedin?

> Asla. Beni Türkiye’de insanlar artık anlamış durumda. Ne yapmak istediğimi. Hani her yerde. Taşlanmayı göze alıp, ‘Türk, Kürt kardeştir’ diye söyledim. Taşlanmayı göze almayan, taçlanamaz. Çırılçıplak gittim TRT’ye. Yalın, yapayalnız, bir kadın olarak, arkamda hiçbir güç olmadan. Ama onlar bana sahip çıkmadılar. Orada öyle yalınkılıç, tek başına, o tehditlerle baş başa bıraktılar. Çok acı bir şey. Hayat insana bunu öğretiyor. Ya birinin gücü altında olacaksın ya da birinin adamı olacaksın. Birilerinin köpeği olacaksın. Yoksa sen bir hiçsin. Erkek mantığı, ya benimsin ya toprağın. Ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca. Her kurum böyle, herkes böyle. Mafyalaşma, çeteleşme, herkes birinin adamı olmak istiyor. O çarşıdaki billboardların bile altında o var. Yani çok acı bir şey. Yalnız, kendi bildiğin yolda gitmek çok zor ama asil. Kendini karlı bir dağın zirvesinde güçlü hissediyorsun. Üşüyorsun tamam, kırılıyorsun çatlamaların oluyor ama orası daha sağlam. Ne bir örgütün, ne bir devletin, ne bir partinin hiç kimsenin güdümünde olmamak gerekiyor. Neye inanıyorsan onu yaşaman gerekiyor. Orada işte karar mercilerinde birilerine baş kaldırmamanın sebebi işte. Bizi hala o kaosun içine sürükleyen, “kardeşim sen yanlış yapıyorsun. Bu kanın durması için bunu yapmamız lazım. Şunu yapmamız lazım. Bu kadar agresif, saldırgan konuşmamamız gerekiyor’. Tek başına, o zaman yel değirmenlerine karşı savaşıyorsun. Bu TRT Şeş olayı, bunu bana kocaman bir yumrukla anlattı. Arkanda birileri olacak Rojin, tek başına çok zor.

GÜÇLÜ AMA ÇOK NAİF VE ÇOK KIRILGAN TARAFIM VAR

> Bu TRT Şeş olayında bir o tarafa çekildin, bir bu tarafa çekildin Çok zor bir şey hakikaten.. Kendini güçlü görüyor musun?

> Evet bütünüyle bakınca güçlü ama çok naif ve çok kırılgan tarafım var.

> Kürt sanatçılarla iş birliğiniz var mı?

> Yok. Benim içimde bir ukdedir. Mesela Karadenizli arkadaşlarım birleşir, Harbiye Açık Hava’da Karadeniz müziği yaparlar. Bizde yok öyle bir şey