'Asla ayrı kalamıyorum'
Naz Elmas Abud Efendi Yalısı'nda İstanbul Life dergisinin sorularını yanıtladı.
Şimdilerde 'Nefes' dizisinde rol alan güzel oyuncu İstanbul Life dergisisinin sorularını yanıtladı. "Asla ayrı kalamıyorum" dediği İstanbul'u anlattı.
“Nefes”le ekranlardasınız. Senaryoyu ilk gördüğünüzde sizde nasıl bir etki yarattı?
- Senaryoyu ilk okuduğumda çok etkilendim. Nefes’in bütün gel-gitleri, yaşadığı her şey okuduğum sayfada anlatılıyordu. Yönetmenimle orada tanıştım. Zaten Ümmü Burhan ile çalışmayı çok istiyordum. Senaristimiz de tamamen beni düşünerek yazmış bu rolü... Güzel bir buluşma oldu.
Hazırlık sürecinde neler yaptınız?
- Çello çalmam gerekiyordu. Bizim için en doğrusu, gerçek gibi durması ve gerçekçi olmasıydı. Bu nedenle çok çalıştım. Dizide ilk konserde Adagio’yu çaldım. Profesyonel bir orkestrayla birlikte çaldığımdan, bütün el hareketlerim, arşeyi tutmam birebirdi.
ÇELLO ÇALMAYA DEVAM EDEBİLİRİM
Bu diziden sonra da çello çalmaya devam etmeyi düşünüyor musunuz?
- ıçinde çello bulunan pek çok film var. Aile yapısındaki hüzünlerin, karmaşık ilişkilerin yansımasıyla çıkan, dramatik bir enstrüman. ınsan çığlığına da en yakın ses... Çok hüzünlü zaten. Bana da bir artı oldu. Oyunculuğu bu yüzden de çok seviyorum. Hiç tanımadığınız bir insanın dünyasına girip, hiç tanımadığınız hayatları yaşamaya, öğrenmeye çalışıyorsunuz. Dizi bittikten sonra da bu size bir artı olarak kalıyor. Hocamla çalışıyorum. Belki çelloya devam edebilirim.
Nefes nasıl bir karakter?
- Çok renkli bir karakter! Hem babasına annelik yapmaya çalışan hem de kendi yaşını yaşamaya çalışan biri... ıçinde elbette hüzün var. Ama babasını kaybettikten sonra kendini bu hüzne kaptırmadan, başka bir Nefes karakteri yaratıyor.
KÜÇÜKKEN AVUKAT OLMAK İSTİYORDUM
Dizide aşk nasıl bir yol çizecek?
- Yaşanması zor bir aşk olacak. Nefes ve Ateş inatçı karakterler. Nefes’in sanatçı duruşu var. Dediğim dedik... Ateş de ona benziyor. Dolayısıyla bu aşk ikisini de zorlayacaktır.
Nefes modayı da yakından takip ediyor...
- Evet, modayla ilgileniyor. Kendine ait bir tarzı var.
Sizin oyunculuk ile moda sektörü arasında çelişkiye düştüğünüz bir dönem oldu mu?
- Küçükken çizimler yapardım, modayla ilgiliydim... Moda da istediğim bir alandı ama oyunculuk ağır bastı. ıki arada bir derede kalmadım yani... Aslında küçükken en çok istediğim şey avukat olmaktı. ılerleyen yaşlarda ise modayla ilgilendim ama dediğim gibi oyunculuk ağır bastı.
Profesyonelliğe ilk adım, başrolü Özcan Deniz ile paylaştığınız “Haziran Gecesi” dizisiyle oldu, değil mi?
- Evet, ilk “Haziran Gecesi”yle başladım.
TİYATRONUN TADI ÇOK BAŞKA
Oyunculuk konusunda gelecekte neler yapmak istiyorsunuz?
- Ben tiyatro eğitimi aldım. Dolayısıyla tiyatro yapmak istiyorum. Onun tadı çok başka... Dizilerde de tiyatro sahnesindeki gibi oynuyorum ama elbette sahnenin yerini tutmuyor. Ayrıca her oyuncu gibi sinema filmi de yapmak istiyorum.
Peki, İstanbul’un yaşamınızdaki yeri ne?
- İstanbul’u gerçekten çok seviyorum. Başka hiçbir yerde yaşamak istemezdim. Çok farklı dokuları olan, her anından zevk alabileceğiniz bir şehir. Arabayla giderken bile keyif alabileceğiniz yerlerden geçiyorsunuz. Görmediğiniz, bilmediğiniz bir sürü yer olabiliyor.
İstanbul’dan çok ayrı kaldığınız oldu mu?
- Hayır, hiç bırakıp gidemiyorum. Ayrı kalmadım, kalmayayım da! Gezmek, başka yerleri, farklı kültürleri görmek başka bir şey... Ama uzun süre buradan uzak kalamam.
BU ŞEHİR HUYSUZ VE TATLI BİR KADIN GİBİ
İstanbul kadın mı, erkek mi sizce?
- Bana her zaman kadın gibi gelir. Nasıl bir kadın derseniz; huysuz ve tatlı bir kadın! ıçinde bir sürü zenginliği barındırıyor. Ruh durumunuza göre gidebileceğiniz o kadar farklı yerleri var ki... Nişantaşı’nın başka bir atmosferi var örneğin, Taksim’e gittiğinizde ise başka bir şehre geçmiş gibi oluyorsunuz. İstanbul’un bu çeşitliliği çok hoş.
“Nefes”le ekranlardasınız. Senaryoyu ilk gördüğünüzde sizde nasıl bir etki yarattı?
- Senaryoyu ilk okuduğumda çok etkilendim. Nefes’in bütün gel-gitleri, yaşadığı her şey okuduğum sayfada anlatılıyordu. Yönetmenimle orada tanıştım. Zaten Ümmü Burhan ile çalışmayı çok istiyordum. Senaristimiz de tamamen beni düşünerek yazmış bu rolü... Güzel bir buluşma oldu.
Hazırlık sürecinde neler yaptınız?
- Çello çalmam gerekiyordu. Bizim için en doğrusu, gerçek gibi durması ve gerçekçi olmasıydı. Bu nedenle çok çalıştım. Dizide ilk konserde Adagio’yu çaldım. Profesyonel bir orkestrayla birlikte çaldığımdan, bütün el hareketlerim, arşeyi tutmam birebirdi.
ÇELLO ÇALMAYA DEVAM EDEBİLİRİM
Bu diziden sonra da çello çalmaya devam etmeyi düşünüyor musunuz?
- ıçinde çello bulunan pek çok film var. Aile yapısındaki hüzünlerin, karmaşık ilişkilerin yansımasıyla çıkan, dramatik bir enstrüman. ınsan çığlığına da en yakın ses... Çok hüzünlü zaten. Bana da bir artı oldu. Oyunculuğu bu yüzden de çok seviyorum. Hiç tanımadığınız bir insanın dünyasına girip, hiç tanımadığınız hayatları yaşamaya, öğrenmeye çalışıyorsunuz. Dizi bittikten sonra da bu size bir artı olarak kalıyor. Hocamla çalışıyorum. Belki çelloya devam edebilirim.
Nefes nasıl bir karakter?
- Çok renkli bir karakter! Hem babasına annelik yapmaya çalışan hem de kendi yaşını yaşamaya çalışan biri... ıçinde elbette hüzün var. Ama babasını kaybettikten sonra kendini bu hüzne kaptırmadan, başka bir Nefes karakteri yaratıyor.
KÜÇÜKKEN AVUKAT OLMAK İSTİYORDUM
Dizide aşk nasıl bir yol çizecek?
- Yaşanması zor bir aşk olacak. Nefes ve Ateş inatçı karakterler. Nefes’in sanatçı duruşu var. Dediğim dedik... Ateş de ona benziyor. Dolayısıyla bu aşk ikisini de zorlayacaktır.
Nefes modayı da yakından takip ediyor...
- Evet, modayla ilgileniyor. Kendine ait bir tarzı var.
Sizin oyunculuk ile moda sektörü arasında çelişkiye düştüğünüz bir dönem oldu mu?
- Küçükken çizimler yapardım, modayla ilgiliydim... Moda da istediğim bir alandı ama oyunculuk ağır bastı. ıki arada bir derede kalmadım yani... Aslında küçükken en çok istediğim şey avukat olmaktı. ılerleyen yaşlarda ise modayla ilgilendim ama dediğim gibi oyunculuk ağır bastı.
Profesyonelliğe ilk adım, başrolü Özcan Deniz ile paylaştığınız “Haziran Gecesi” dizisiyle oldu, değil mi?
- Evet, ilk “Haziran Gecesi”yle başladım.
TİYATRONUN TADI ÇOK BAŞKA
Oyunculuk konusunda gelecekte neler yapmak istiyorsunuz?
- Ben tiyatro eğitimi aldım. Dolayısıyla tiyatro yapmak istiyorum. Onun tadı çok başka... Dizilerde de tiyatro sahnesindeki gibi oynuyorum ama elbette sahnenin yerini tutmuyor. Ayrıca her oyuncu gibi sinema filmi de yapmak istiyorum.
Peki, İstanbul’un yaşamınızdaki yeri ne?
- İstanbul’u gerçekten çok seviyorum. Başka hiçbir yerde yaşamak istemezdim. Çok farklı dokuları olan, her anından zevk alabileceğiniz bir şehir. Arabayla giderken bile keyif alabileceğiniz yerlerden geçiyorsunuz. Görmediğiniz, bilmediğiniz bir sürü yer olabiliyor.
İstanbul’dan çok ayrı kaldığınız oldu mu?
- Hayır, hiç bırakıp gidemiyorum. Ayrı kalmadım, kalmayayım da! Gezmek, başka yerleri, farklı kültürleri görmek başka bir şey... Ama uzun süre buradan uzak kalamam.
BU ŞEHİR HUYSUZ VE TATLI BİR KADIN GİBİ
İstanbul kadın mı, erkek mi sizce?
- Bana her zaman kadın gibi gelir. Nasıl bir kadın derseniz; huysuz ve tatlı bir kadın! ıçinde bir sürü zenginliği barındırıyor. Ruh durumunuza göre gidebileceğiniz o kadar farklı yerleri var ki... Nişantaşı’nın başka bir atmosferi var örneğin, Taksim’e gittiğinizde ise başka bir şehre geçmiş gibi oluyorsunuz. İstanbul’un bu çeşitliliği çok hoş.